Yine Yeniden Çanakkale (4): Çanakkale Seramik Müzesi

Çanakkale’den ayrılacağımız gün, görmediğimiz iki yere daha gitmeyi planlamıştık. Bunlardan ilki olan Çanakkale Seramik Müzesi kaldığımız Akol Otel’e yürüme uzaklığındaydı. Doğrusunu söylemem gerekirse, söz konusu müze kent ve il sınırları içinde görmek istediğimiz yerler listesinde çok yukarılarda değildi. O nedenle Çanakkale’ye ilk gelişimizde gitmeyi hiç düşünmemiş, bu kez de vakit kaldığı için, “Eh, hadi gidelim bari” demiştik. Gidip gezdikten sonra şimdi, “İyi ki gitmişiz” diyorum.

Çanakkale Seramik Müzesi
Giriş kapısı üzerindeki iki kitabe

Çanakkale Seramik Müzesi, Cevatpaşa Mahallesi Kaya Sokak No: 33-35 adresinde bulunuyor. Müze, Çanakkale Belediyesi’nin yönetimi altında hizmet veriyor. Belediyenin müze ile ilgili sayfasında belirtildiği üzere, burada farklı koleksiyonlardan bir araya getirilmiş Çanakkale seramikleri ile günümüzde yapılmış seramik ürünler sergileniyor. Ayrıca, seramik sanatçılarının sergilerine yer verilen bir bölüm de var. Ancak, internette gözüme çarpan bir yorumda belirtildiği gibi, sergilenen eserlerin hangileri eski koleksiyonlara ait, hangileri günümüzde yapılmış, anlamak pek mümkün değil. Ayrıca, müze tarafında sergilenen bazı objelerin mağaza bölümünde satılıyor olması daha da kafa karıştırıcı. Vitrinlere ya da müze girişine bu konuda daha net açıklamalar konması gerekir. Bu eleştirimden sonra, müzede Çanakkale seramiklerinin tarihi ile ilgili oldukça açıklayıcı bilgiler verildiğini de belirtmeden geçmemeliyim. Bunun yanında, şehir içinde çokça rastladığımız seramik atölyeleri ve özellikle alışveriş yaptığımız bir dükkan sahibi ile yaptığımız sohbetten anladığımız kadarıyla, belediye seramik sanatının sürdürülmesi için gayret gösteriyor.

Yapının zemin kat girişinin yukarıdan görünüşü

Müzede sergilenenler bir yana, Çanakkale Seramik Müzesi içinde bulunduğu bina nedeniyle de ziyareti hak ediyor. İnsan, bu vesile ile tarihi bir binanın yok olup gitmekten kurtarılmasına ve restore edilerek yapıya işlev kazandırılmış olmasına seviniyor. Bu konuda emeği geçen herkesi kutluyorum.

Müzede, tarihi hamamın göbek taşında, seramik sanatçısı
Prof. Dr. Güngör Güner‘in bağışladığı eseri sergileniyor
Müzeyi gezerken tarihi yapının orijinal
özelliklerini de görebilmek güzel
20. yüzyılın başında yapılan hamamın eski su boruları

Müzeye, kahvaltı sonrasında otelden 20 dakika yürüyerek ulaştık. Kırmızı, tuğla yapının giriş kapısının üzerinde iki tane kitabe var. En üsttekinde Osmanlıca rakamlarla binanın yapıldığı tarih Hicri takvime göre 1322 olarak yazılmış. Türk Tarih Kurumu’nun çevirme kılavuzuna göre bu tarih 1904/1905 yıllarına karşılık geliyor. (Müzenin açıklama panosunda Miladi takvime göre 1904 olarak belirtilmiş). İkinci kitabede ise, “MST. MV. ER HAMAMI” (Müstahkem Mevkii Er Hamamı) yazıyor. Yani, savunma tesislerinin bulunduğu askeri bölgenin er hamamı demek oluyor. Binanın geçmiş fotoğrafları yapının zaman içinde birçok değişiklikten geçtiğini göstermiş. Örneğin, Çanakkale’nin İngiliz işgali altında olduğu 1919 yılında çekilen fotoğraflarda, günümüzde ana giriş cephesinin sol tarafında bulunan ek binanın olmadığı görülmüş. Yine aynı yöntemle, Cumhuriyet döneminde binada önemli değişiklikler ve ilaveler yapıldığı fark edilmiş. Tahminlere göre hamam, 1940’lı yıllara kadar geleneksel şekilde ısıtılıp çalıştırılmış. Sonraki yıllarda kazan ilave edilmiş ve kaloriferli ısıtma sistemine geçilmiş. 1950-1960’lı yıllarda, askerlerin dışında, Çanakkale’de yatılı okuyan öğrenciler de bu hamamdan yararlanmışlar.

2000’li yılların başında, modernleşen askeri tesisler nedeniyle giderek kullanılmayan hamam, Çanakkale Boğaz Komutanlığı tarafından, Seramik Müzesi olarak kullanılmak üzere, Çanakkale Belediyesi’ne devredilmiş. Bina, rölöve ve restitüsyon projelerinin hazırlanmasından ve gerekli izinlerin alınmasından sonra yapılan restorasyon ile günümüzdeki halini almış. Kanımca, tarihi binaların ayakta kalmaları, restorasyon çalışmaları kadar, onlara yeni işlevler kazandırılmasına da bağlı. Çanakkale Seramik Müzesi bu açıdan son derece başarılı bir çalışma olmuş. Müzeyi gezmek sadece içinde barındırdığı seramikler nedeniyle değil, hamamın mimari özellikleri nedeniyle de ilginç. Bu arada, müzenin ücretsiz olduğunu da belirteyim. Pazartesi günleri dışında, 01 Eylül – 31 Mart tarihleri arasında 09.00-17.00, 01 Nisan – 31 Ağustos tarihleri arasında 10.00-19.00 saatlerinde gezmek mümkün.

Çanakkale seramiklerinin ilk olarak 17. yüzyılın sonlarında görülmeye başlandığı belirtiliyor. Bu tarihten 18. yüzyıl sonuna kadar olan dönemde üretilen seramiklerde özen ve yalınlık ön plana çıkmış. Daha sonra, 19. yüzyıl başlarından itibaren ise, birkaç rengin kullanıldığı ve ana objenin üzerine yoğun eklemelerin yapıldığı görülmüş. Çanakkale seramiklerinin bazı kişiler tarafından İznik ve Kütahya çinilerine göre kaba bulundukları bir gerçek. Tarihsel olarak da İznik ve Kütahya ürünleri İmparatorluk sarayları ve konaklarında kullanılmak üzere tercih edilirken, Çanakkale seramikleri daha çok halk kesimine yönelik yapılmışlar. Çanakkale’de seramik üretimi 20. yüzyılın ortalarına doğru eski önemini kaybetmeye başlamış. Bu konuda gerek daha düşük maliyetle üretilen endüstriyel ürünlerin piyasada yaygınlaşması gerekse seramik atölyelerinin yarattığı düşünülen kirlilik nedeniyle kent dışına çıkarılmaları etken olmuş. Günümüzde Çanakkale’de seramik üretimi, farklı kamu ve özel kuruluşlarla birlikte, şahısların çabaları ile canlandırılmaya çalışılıyor.

Üst kat süreli sergiler için ayrılmış.
Ayrıca, binada söyleşi ve konferanslar için bir salon da var.
Başarıyla restore edilmiş ahşap tavan

Seramik Müzesi’ni gezdikten sonra, doğrusu Çanakkale’ye geldiğimizden beri burnumuzda tüten Sardalye’nin yolunu tuttuk. Çanakkale’ye bir önceki sene geldiğimiz zaman yediğimiz ekmek arası sardalyanın tadı damağımızda kalmıştı. Yine aynı keyifle, çıtır çıtır ekmeğin arasında, tek bir kılçık bile bırakılmadan temizlenmiş ve kızartılmış sardalyalarımızı yedik ve nefis turşu suyundan içtik. Burayı sadece, son yılların moda tabiri ile çok lezzetli bir “street food” (sokakta tüketilen yemek) mekânı olduğu için değil, her kesimden yerli halkın da gelip yemek yediği bir yer olduğu için de seviyorum. Civardaki esnaf, öğrenciler, alışverişten dönen ev hanımları ve yanlarındaki çocukları, bizim gibi Çanakkale’yi gezmeye gelenler. Kısacası, gözlem yapabileceğiniz renkli bir yaşam yelpazesi…

Çanakkale’ye gidip de Sardalye’ye gitmemek olmazdı…

İstanbul’a doğru yola çıkmadan önce son olarak, bir önceki gelişimizde yaptığımız gezi programında kapalı gününe denk geldiğimiz Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı’nın Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi’ne gittik. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olan ve Kabatepe Limanı mevkiinde olan merkez 2012 yılında açılmış. Hayli büyük (8600 metrekare) ve gösterişli bir yer. Ziyaretçi sayısı da oldukça fazla. Burada, Çanakkale Savaşları’nın aşamaları birbiri ardına yönlendirildiğiniz 11 salonda ileri simülasyon teknikleri aracılığı ile yansıtılıyor. Gösterimin tamamı 60 dakika sürüyor. Gün boyunca yapılan seanslar en fazla 50 kişi ile sınırlandırılıyor. Giriş ücretli. Merkezde ayrıca bir müze de var. Gösterimlerin bazı bölümlerini etkileyici bulmakla beraber, müze bölümünü gerek sergilenenler gerekse camekan düzenlemelerindeki özensizlik nedeniyle çok beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Bu konuda daha önce yazdığım gibi, Çanakkale Savaşları ile ilgili bölgedeki en donanımlı müze, kent içinde TSK bünyesinde hizmet veren Çimenlik Kalesi Müzesi. Mükemmel müzecilik anlayışı, İngilizce ve Türkçe açıklamaları ve her yönden ilginç koleksiyonu ile bu müzeyi tarihimizin bu dönemine ilgi duyan herkese öneririm. Söz konusu müze ile ilgili daha fazla bilgi edinmek isterseniz, ilgili yazıma ulaşmak için linki kullanabilirsiniz.

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.