Kamil bey sabah çok zinde kalktı. Dün gece aile yemeği çok iyi geçmişti. Kayınpederin de keyfi yerindeydi. Sofrada epeyce gülmüşlerdi. Her zamankine göre erken yatmış, sabah da erken kalkmıştı. Keyifle traş oldu, duşunu aldı ve kahvaltı için aşağıya indi. Arzu, yatağın kendisine ait köşesinde uyuyordu hala. Günlük programı saat on buçuktan önce başlamazdı onun.
Kahvaltı sırasında Kamil bey hizmetçiye Metin’in gelip gelmediğini sordu. Gelmediğini öğrenince biraz şaşırdı ama üzerinde durmadı. Bugüne kadar şoförünün geç kaldığı hiç olmamıştı.
– Belki yolda olağan dışı bir trafik sıkışıklığı var, diye düşündü.
Kahvaltısını bitirdi. Üstüne bir Türk kahvesi içti. Gazetelere bakmaya başladı. Bir buçuk saat geçti. Metin hala ortada yoktu. Cep telefonundan aradı. Açılmadı. Sonunda, Arzu’nun şoförü ile işe gitmeye karar verdi. Yolda sekreteri Elif’i aradı, Metin’i bulmasını istedi. İşe vardığında şoföründen hala haber yoktu. Nerede oturduğu bilgisi olmadığı için evinden de soruşturulamadı.
İki gün geçti. O arada Kamil beye bir şoför bulundu. İşe onunla gidip gelmeye başladı. Ama Kamil beyin aklı hala Metin’deydi. İyi bir Anadolu çocuğuna benziyordu. Böyle birdenbire nasıl sırra kadem basmıştı?
Havalar iyice soğuduğu için akşam kaçamaklarını bir süre yapmamaya karar verdi. İşten çıkınca davetlere de gitmiyor, doğru evin yolunu tutuyordu. Zaten kayınpederinin ve kayınvalidesinin geldiği akşam yemeğinden sonra yaşantısının ve elindekilerin kıymetini bilmesi gerektiğine karar vermişti.
– Bir delilik yapma Kamil. Bir şey olacak, gazetelere düşeceksin. Bunca yıllık itibarın bir anda yok olacak, diyordu sürekli kendi kendine.
Sabah bu düşünceleri aklından geçirerek gelmişti işe. Kapı vuruldu. Elif girdi içeri.
– Kamil bey, sizi görmek isteyen iki kişi var dışarıda.
– Kimlermiş? Ne istiyorlarmış?
******
Yine soğuk ve kapalı bir hava var. Neyse, işportadan bir çift yün eldiven aldım, ellerim o kadar üşümedi bu sabah. Bizim sokağın köşesinde yaşlı bir teyze satıyordu. Evde hasta kocası varmış. Yardım olsun diye bir çift eldiven ya da çorap almaları için gelen geçene neredeyse yalvarıyordu. Kendi örüyormuş.
Bugün plazaya dışarıdan gelen çok ziyaretçi yok. Yalnız, az önce iki sivil polis geldi. Kamil Geçer ile görüşmeye gelmişler. Önce hiç bir şey söylemediler. Ben her zaman yaptığım gibi kimliklerini isteyince, uzattılar. Birden öyle polis kimliklerini görünce, elim ayağıma dolandı. Çocukluktan kalma bir korku bu. Jandarmadan, polisden uzak olacaksın. Yukarıya telefon edip, haber verdim. Ne işleri var acaba Kamil Geçer ile?
Bizim Amir bugün pek ortalıklarda görünmüyor. Hasta olmuş dedi biri. Bugün ensemizde biten kimse olmayacak demektir. Plazaya kimse gelip gitmiyorken biraz gazetelere göz atabilirim. Şirket yöneticilerinin şoförleri, sabah patronlarının yolda okudukları günlük gazeteleri bize bırakıyorlar. İyi oluyor. Ben genelde birinci, üçüncü ve en arka sayfalara bir göz atıyorum. Daha fazlası bana fazla geliyor zaten.
Aaa…
Bir trans kadın cinayeti. Boğazı kesilmiş ve yol kenarına atılmış. Fotoğrafta yüzükoyun yatan biri var. Siyah kalın çorapları birkaç yerinden kaçmış. Eteği yukarı sıyrılmış. Üzerinde yeşil peluş bir palto var. Ben biliyorum bu paltoyu…
SON
Ülgen Özgül
© Tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeden ve izin alınmadan metnin tamamı veya bir bölümü yazılı, görsel ve diğer medya ortamlarında kullanılamaz.
Hepsini bir kerede okudum.
Çok sürükleyici tebrik ederim. Kalemine sağlık.
Beğenmene çok sevindim. Teşekkür ederim.
Kurban hep translar ve kadınlar oluyor bu ülkede oysa kadın gelişmeli eğitilmeli ki çocuklarını da eğitsin … Sevgisiz ortamda yetişen gençler eğitilemeyince yeni yollar arıyor… Ahhh anneler…. Gelişin değişin
Ben de hep öyle düşünmüşümdür. Kadınlar, translar, engelliler, yoksullar… Tüm ezilenler bedel ödüyor bu ülkede. Maalesef, ezenleri, canileri, zorbaları da kadınlar yetiştiriyor. Bu bir kısır döngü haline geldi… Ancak eğitim ile kırılabilecek bir döngü.