Kokular, Tatlar ve Anılar…

Bugün günlerden Cumartesi! Yaşasın!

Gece yatmadan babam, bugün kitapçıya gideceğimizi söylemişti. Çok sevinçliyim… Roma’da İngilizce kitap satan çok fazla sayıda kitapçı yok. Olanların içinde ise, hem genel olarak hem de çocuk kitapları açısından en zengin olanı Lion Bookshop. Babam da en çok orayı seviyor. O nedenle, “kitapçıya gideceğiz” dediği zaman, nereye gideceğimizi biliyorum artık.

Şehir merkezinde, Via del Corso’ya doğru yola çıkıyoruz. Trafik çok fazla değil. Gideceğimiz yeri de biliyoruz. Bazen, Roma’nın hiç gitmediğimiz bölgelerine gittiğimiz zaman ve özellikle gece ise, dönüşte babam yolları karıştırıyor. Labirent gibi sokaklarda dönüp, duruyoruz. Ta ki, bizim evin tarafına giden bir belediye otobüsüne rastlayana kadar. O zaman sevinçle peşine takılıyor, otobüsle birlikte her durakta durup, kalkarak, saatler sürse de, sonunda eve varıyoruz…

Şansımız var. Arabayı park edecek bir yer de bulduk yakındaki sokaklardan birinde. Çok kısa bir yürüyüşten sonra, işte geldik. Kapıdan girer girmez o çok sevdiğim koku karşılıyor bizi. Kitap ve raflardan gelen ahşap karışımı, insana sıcaklık ve huzur veren koku…

Lion Bookshop- Roma

Lion Bookshop, birbirine kemerli geçişlerle bağlı birkaç salondan oluşuyor. Ana salonda, sırtını kocaman bir pencereye vermiş, büyük, ahşap bir masada oturan yaşlı bir İngiliz hanım oluyor hep. Genelde birkaç saatten kısa olmayan ziyaretlerimizin sonunda, ödemeyi de ona yapıyoruz. Babama söyleyecek bir iki cümlesi oluyor her zaman. Kah aldığımız kitaplarla ilgili, kah hava durumu ile ilgili… Kibar bir hanım. Ayaklarının dibindeki bir sepette Pug cinsi, yaşlı bir köpeği var. Köpeğin hiç sepetten çıktığını görmedim. Genelde uyuyor oluyor.

Lion Bookshop- Roma

Her zaman yaptığımız gibi, içerde babamla ayrılıyoruz. O, tarih, siyaset, felsefe ve sanat kitaplarının olduğu bölümlere, ben de çocuk kitaplarının olduğu salona yöneliyorum. Çocuk kitapları kısmı da, diğer bölümler gibi, çok zengin Lion Bookshop’da. En çok Enid Blyton’ın kitaplarını seviyorum. Bunlar, genelde kahramanları çocuklar olan, macera kitapları. Her kitapta ayrı bir macera, çözülmesi gereken ayrı bir sır… Babamdan öğrendiğim gibi, kitapların arkasını okuyup, içlerini karıştırıyorum biraz.

Zaman nasıl geçmiş, fark etmemişim bile… Yine kucak dolusu kitabım oldu. Pazartesi günü, okul servisinde, Hindistanlı arkadaşım Vandana’ya aldığım kitapları sayarım artık. Bana hep çok şanslı olduğumu söylüyor. Vandana Lions Bookshop’a ailesi ile gittiği zaman, bir tane kitap almasına izin veriyorlarmış çünkü…

Çocukluk anılarımda özel bir yeri vardır Lion Bookshop’un. İnsanı alıp, başka dünyalara götüren zengin kitap koleksiyonu, sıcak havası ve kokusu ile her zaman hatırladığım bir kitapçı… Bir kitapsever olmamda belki de babamdan sonra en önemli etken olmuştur orası. Uzun yıllar sonra, Beyoğlu’ndaki Robinson Crusoe kitapevi de içeri girer girmez, Marcel Proust’un “istem dışı hatırlama” dediği şekilde, bana çocukluğumun Roma’sındaki o kitapçıyı hatırlatmıştı… Günümüzde maalesef, ikisi de yok artık… İnternetten edindiğim bilgiye göre, 1947 yılında Roma’da açılan Lion Bookshop, 64 yıl sonra, 2011 yılında kapılarını kapatmış.

Dışarda hava çok güzel. Güneşli, pırıl pırıl bir bahar günü. Roma baharda çok güzeldir… Ağustos ayı hariç, her mevsimde ayrı güzeldir ama, bahar aylarında bir başka güzeldir. Çünkü o zaman, şehrin genel büyülü havasına bir de uyanan doğa eşlik eder. Yemyeşil ağaçlar, çiçeklerle dolu parklar ve dev saksıların içine yerleştirilmiş açelya çiçekleri ile bezenmiş İspanyol merdivenleri…

“Acıktın mı?” diye soruyor babam. Evet, hem de çok acıktım. Midem kazınıyor. “E, hadi o zaman,” diyor. Birkaç dakikalık bir yürüyüşten sonra, “Alfredo”dayız… Fettuccine’nin kralı (sonraları kendini imparatorluğa terfi ettirdi) Alfredo… Cumartesi öğlen olduğu için içerisi oldukça kalabalık. Beyaz örtülü masalarda, 1960’ların şık hanımları ve beyleri oturuyorlar. Güzel bir şarap eşliğinde, tabii ki fettuccine yiyorlar. Alfredo’ya geldiyseniz…

Beyaz örtülü masaların arasından Signor Alfredo kollarını açarak bize doğru geliyor. Babamla birkaç cümlelik kısa bir selamlaşmadan sonra, bizi güzel bir masaya oturtuyor. Siparişimizi veriyoruz ve beklemeye başlıyoruz. Önce kırmızı şarap ve su geliyor. Babam bana da, bir kadehin dibine az miktarda şarap koyup, üstüne su ekliyor. Kadehlerimizi tokuşturup, birer yudum alıyoruz. Açlığım iyice artıyor sanki…

Bana inanılmaz uzun gelen bir süre sonra, büyük bir kayık tabakta “Alfredo usulü fettuccine”miz geliyor… Aynı anda, Signor Alfredo da masamızda beliriyor. Jilet gibi ütülenmiş beyaz ceketi ve siyah kravatı ile son derece karizmatik. Önce bize gülümsüyor. Sonra, ceketinin göğüs cebinden altın bir kaşık ve çatal çıkarıp, fettuccine’yi servis tabağında, ahenkli hareketlerle, karıştırıyor. Bir yandan yutkunuyorum, bir yandan da gözlerimi ellerinden ayıramıyorum. Evet, nihayet bitti… Tabaklarımıza yaptığı paylaşım ile birlikte bu törensel servis sona eriyor. Artık bu muhteşem lezzetin tadını çıkarabiliriz…

Alfredo’nun fettuccine’si, yüz yılı aşkın geçmişi ile hem İtalyanların hem de Roma’ya gelen turistlerin vazgeçilmezi olmaya devam ediyor. Ben şahsen, yurtdışına gittiğim zaman, bir işletmenin başarısını oraya yerli halkın gidip, gitmemesi ile ölçerim. Benim için, yerel halkın ilgisi, bir işletmenin otantik ve kaliteli olma göstergesidir. Gördüğüm kadarı ile, bunca yıl sonra bile, Alfredo hala eski Alfredo…

Babamla yemeklerimizi yerken, arada bir Signor Alfredo yanımıza gelip, her şeyin yolunda olup, olmadığını soruyor. Kendisi bir anlamda, bu müthiş lezzetin var olma nedeni… Önceki gelişlerinden birinde babama restoranın öyküsünü anlatmış.

Masamıza uğradığı seferlerden birinde Signor Alfredo, yanında restoranın bir kartpostalını getiriyor ve bize hitaben arkasını imzalıyor. “Fettuccine’nin İmparatoru”. Tarih, 7 Nisan 1969…

Kartpostalın üstünde “Fettuccine’nin Kral”ı yazsa da, Alfredo 2 imzasını “İmparator” olarak atmaya başlamış bile…

Çocukluğumda ismi L’originale Alfredo, günümüzde ise Il Vero Alfredo (gerçek Alfredo) olan bu restoranın tarihi 1914’e kadar gidiyor. Her şey, 1908 yılında küçük bir restoran sahibi olan Alfredo’nun hanımının doğum yapması ile başlıyor. Oğulları Alfredo 2’nin doğumundan sonra eşi o kadar halsiz düşüyor ki, Alfredo 1 onun sağlığına kavuşması için kendi elleri ile özel bir tarif geliştiriyor. Tereyağ ve Parmesan peyniri kullanarak yaptığı bu makarna çeşidi, hiçbir şey yemeyen eşinin çok hoşuna gidiyor ve kadıncağız sağlığına kavuşuyor.

İnsanın tadı damağında kalan bu lezzeti aile, üç kuşaktan beri, aynı başarı ile sürdürüyor. Yıllar boyunca, Roma’ya gelen ünlü devlet adamları ve sanatçılar da Il Vero Alfredo’nun şöhretine şöhret katıyorlar. Bu gelenlerden ikisi ise, sessiz sinema döneminin ünlü Amerikalı film artistleri Mary Pickford ve Douglas Fairbanks, Alfredo efsanesine bir boyut daha katıyorlar. Balayı için Roma’ya gelip, Alfredo’nun fettuccine’sini yiyen ve çok beğenen çift, kendilerine gösterilen misafirperverliğe karşılık olarak, 1927 yılında Alfredo’ya som altından bir kaşık ve çatal hediye ediyorlar. Üstlerinde “Makarnanın Kralı Alfredo’ya” yazısı olan bu altın kaşık ve çatal, o günden sonra restorana gelen tüm müşterilerin fettuccine’lerini, tabaklarına servis yapmadan önce, karıştırmak için kullanılmaya başlanıyor.

O meşhur altın kaşık ve çatal…
Kaynak:Il Vero Alfredo web sitesi

15 Ekim 2015 akşamı Roma’da, Il Vero Alfredo’nun kapısından içeri giriyoruz. Sonbaharın akşam serinliğinden sonra içeri girmek iyi geliyor. İçerisi henüz çok dolu değil. Masalarda birkaç İtalyan aile ve turistler var. Yerimize oturtulmayı bekliyoruz. Restoranın web sayfasından yer ayırtırken, bir sonraki gün Roma Büyükelçiliğinde evleneceğimizi yazmış ve bu özel akşam nedeniyle güzel bir masa vermelerini rica etmiştim.

Aradan geçen yıllar içinde, restoran pek fazla değişmiş görünmüyor. Aynı kare masalar ve bembeyaz, kolalı masa örtüleri. Görebildiğim tek önemli değişiklik, çocukluğumun Signor Alfredo’sunun artık orada olmaması. Bizi karşılayan, onun yerine geçen oğlu, Alfredo 3. Dedesinden babasına geçen işletme, artık torun Alfredo’nun olmuş.

Torun Alfredo bizi köşede, güzel bir yere oturtuyor ama, masada bizim için özel bir özen gösterilmiş gibi durmuyor. Diğer masalara ne kadar özen gösterilmişse, o kadar. Bir an için, rezervasyona koyduğum o özel not için pişman oluyorum… Gereksiz bir şey mi yaptım? Hatta, komik mi oldum acaba?

Alfredo 3, babası kadar konuşkan ve sempatik de görünmüyor doğrusu. Mesafeli bir kibarlıkla, siparişi alıyor ve gidiyor. Beklemeye başlıyoruz. Merak içindeyim… Acaba çocukluğumdan hatırladığım o tat, hala aynı mı? Yoksa, anılarımıza sık sık yaptığımız gibi, fazla mı gözümde büyütmüşüm?

Yine önce, şarabımız geliyor. Beklemeye devam ediyoruz…

Derken, üzerinden dumanlar tüten büyük servis tabağında fettuccine’miz geliyor. Alfredo 3, çocukluğumdan hatırladığım, aynı törensel hareketlerle cebinden altın kaşık ve çatalı çıkarıyor… İyice karıştırdıktan sonra, tabaklarımıza bölüyor. Benim tabağımı önüme koyarken,

“Signora, bu özel gecenizin şerefine, fettuccine’nizi yemeniz için, altın kaşık ve çatalımızı size bırakıyorum. Şimdiden kutlarım” diyor…

Altın kaşık ve çatallı tabağım…

“Kokular, Tatlar ve Anılar…” üzerine 2 yorum

  1. HISTORY OF ALFREDO DI LELIO CREATOR IN 1908 OF “FETTUCCINE ALL’ALFREDO” (“FETTUCCINE ALFREDO”), NOW SERVED BY HIS NEPHEW INES DI LELIO, AT THE RESTAURANT “IL VERO ALFREDO” – “ALFREDO DI ROMA” IN ROME, PIAZZA AUGUSTO IMPERATORE 30

    With reference to your article (I thank you) I have the pleasure to tell you the history of my grandfather Alfredo Di Lelio, who is the creator of “Fettuccine all’Alfredo” (“Fettuccine Alfredo”) in 1908 in the “trattoria” run by his mother Angelina in Rome, Piazza Rosa (Piazza disappeared in 1910 following the construction of the Galleria Colonna / Sordi). This “trattoria” of Piazza Rosa has become the “birthplace of fettuccine all’Alfredo”.
    More specifically, as is well known to many people who love the “fettuccine all’Alfredo”, this famous dish in the world was invented by Alfredo Di Lelio concerned about the lack of appetite of his wife Ines, who was pregnant with my father Armando (born February 26, 1908).
    Alfredo di Lelio opened his restaurant “Alfredo” in 1914 in Rome and in 1943, during the war, he sold the restaurant to others outside his family.
    In 1950 Alfredo Di Lelio decided to reopen with his son Armando his restaurant in Piazza Augusto Imperatore n.30 “Il Vero Alfredo” (“Alfredo di Roma”), whose fame in the world has been strengthened by his nephew Alfredo and that now managed by me, with the famous “gold cutlery” (fork and spoon gold) donated in 1927 by two well-known American actors Mary Pickford and Douglas Fairbanks (in gratitude for the hospitality).
    See the website of “Il Vero Alfredo” (also for franchising news).
    I must clarify that other restaurants “Alfredo” in Rome do not belong and are out of my brand “Il Vero Alfredo – Alfredo di Roma”.
    I inform you that the restaurant “Il Vero Alfredo –Alfredo di Roma” is in the registry of “Historic Shops of Excellence” of the City of Rome Capitale.
    Best regards Ines Di Lelio

    IN ITALIANO

    STORIA DI ALFREDO DI LELIO, CREATORE DELLE “FETTUCCINE ALL’ALFREDO” (“FETTUCCINE ALFREDO”), E DELLA SUA TRADIZIONE FAMILIARE PRESSO IL RISTORANTE “IL VERO ALFREDO” (“ALFREDO DI ROMA”) IN PIAZZA AUGUSTO IMPERATORE A ROMA

    Con riferimento al Vostro articolo (di cui vi ringrazio) ho il piacere di raccontarVi la storia di mio nonno Alfredo Di Lelio, inventore delle note “fettuccine all’Alfredo” (“Fettuccine Alfredo”).
    Alfredo Di Lelio, nato nel settembre del 1883 a Roma in Vicolo di Santa Maria in Trastevere, cominciò a lavorare fin da ragazzo nella piccola trattoria aperta da sua madre Angelina in Piazza Rosa, un piccolo slargo (scomparso intorno al 1910) che esisteva prima della costruzione della Galleria Colonna (ora Galleria Sordi).
    Il 1908 fu un anno indimenticabile per Alfredo Di Lelio: nacque, infatti, suo figlio Armando e videro contemporaneamente la luce in tale trattoria di Piazza Rosa le sue “fettuccine”, divenute poi famose in tutto il mondo. Questa trattoria è “the birthplace of fettuccine all’Alfredo”.
    Alfredo Di Lelio inventò le sue “fettuccine” per dare un ricostituente naturale, a base di burro e parmigiano, a sua moglie (e mia nonna) Ines, prostrata in seguito al parto del suo primogenito (mio padre Armando). Il piatto delle “fettuccine” fu un successo familiare prima ancora di diventare il piatto che rese noto e popolare Alfredo Di Lelio, personaggio con “i baffi all’Umberto” ed i calli alle mani a forza di mischiare le sue “fettuccine” davanti ai clienti sempre più numerosi.
    Nel 1914, a seguito della chiusura di detta trattoria per la scomparsa di Piazza Rosa dovuta alla costruzione della Galleria Colonna, Alfredo Di Lelio decise di trasferirsi in un locale in una via del centro di Roma, ove aprì il suo primo ristorante che gestì fino al 1943, per poi cedere l’attività a terzi estranei alla sua famiglia.
    Ma l’assenza dalla scena gastronomica di Alfredo Di Lelio fu del tutto transitoria. Infatti nel 1950 riprese il controllo della sua tradizione familiare ed aprì, insieme al figlio Armando, il ristorante “Il Vero Alfredo” (noto all’estero anche come “Alfredo di Roma”) in Piazza Augusto Imperatore n.30 (cfr. il sito web di Il Vero Alfredo).
    Con l’avvio del nuovo ristorante Alfredo Di Lelio ottenne un forte successo di pubblico e di clienti negli anni della “dolce vita”. Successo, che, tuttora, richiama nel ristorante un flusso continuo di turisti da ogni parte del mondo per assaggiare le famose “fettuccine all’Alfredo” al doppio burro da me servite, con l’impegno di continuare nel tempo la tradizione familiare dei miei cari maestri, nonno Alfredo, mio padre Armando e mio fratello Alfredo. In particolare le fettuccine sono servite ai clienti con 2 “posate d’oro”: una forchetta ed un cucchiaio d’oro regalati nel 1927 ad Alfredo dai due noti attori americani M. Pickford e D. Fairbanks (in segno di gratitudine per l’ospitalità).
    Desidero precisare che altri ristoranti “Alfredo” a Roma non appartengono e sono fuori dal mio brand di famiglia.
    Vi informo che il Ristorante “Il Vero Alfredo” è presente nell’Albo dei “Negozi Storici di Eccellenza – sezione Attività Storiche di Eccellenza” del Comune di Roma Capitale.
    Grata per la Vostra attenzione ed ospitalità nel Vostro interessante blog, cordiali saluti
    Ines Di Lelio

    1. Cara Signora Ines Di Lelio,

      Vi ringrazio molto per il vostro gentile messaggio. Innanzitutto, scusate mi per i miei sbagli in italiano. Anche se ho vissuto a Roma 50 anni fa, io andai a una scuola inglese. Per questo, non ho mai imparato la propria grammatica italiana.

      Come una bambina, mia famiglia e io, venivamo spesso al vostro ristorante, il famoso Vero Alfredo. Posso anche ricordare chiaramente il vostro padre, Signor Armando. Un uomo sempre gentile e sorridente.

      Dopo molti anni, ho visitato il vostro ristorante nel 15 Ottobre 2015. Avevo aggiunto alla prenotazione che mio marito ed io stavamo sposarsi all’ambasciata di Turchia il giorno seguente. Per questo, vostro gentile fratello mi ha dato il piacere di mangiare vostro delizioso fettuccine con vostro forchetta e cucchiaio d’oro.

      Non credo che Il Vero Alfredo abbia bisognio di pubblicita, ma spero che il mio blog contribuira al numero dei vostri ospiti da Turchi.

      Vorrei ringraziare Il Vero Alfredo, ma sopra tutto il vostro padre, vostro fratello e voi per i miei meravigliosi ricordi come una bambina e una donna anziana.

      Cordiali saluti
      Ulgen Ozgul Aksu

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.