Sıcak ve rutubetin insanı bunalttığı bu Ağustos günlerinde İstanbul, mevsim gereği, sergiler açısından kurak. Her yıl olduğu gibi Eylül ayını, sadece havaların biraz serinlemesi umuduyla değil, aynı zamanda, bazılarının duyuruları şimdiden yapılmış olan, ilginç sergiler için de özlemle bekliyorum. Bu ortamda, bugün gittiğim bir sergiyi hem çok ilginç, hem de çok öğretici buldum. Sergide kaldığım iki saati aşkın sürenin nasıl geçtiğini hiç fark etmedim. Alan olarak çok büyük bir mekanı kapsamayan bu sergide kullanılan sıra dışı, interaktif ve deneyime dayalı sergileme ve bilgilendirme yöntemi çok etkileyici idi.
“Bir Kazı Hikayesi: Çatalhöyük” sergisi, Koç Üniversitesi’nin Beyoğlu, İstiklal Caddesindeki Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nde (ANAMED) bulunuyor. Sergi, yaklaşık 60 yıldan beri kazılan bu önemli arkeolojik alanda bulunan objeleri ya da diğer buluntuları içermiyor. Çatalhöyük’te bulunan eserleri Ankara Arkeoloji Müzesi’nde ve Konya Arkeolojik Müzesi’nde görmek mümkün. Serginin konusu, özellikle son 25 yıldan beri, ileri teknoloji kullanılarak yapılan kazıların nasıl ve ne şekilde yapıldığı ile ilgili. Bu nedenle, kuru kuru bir bilgilendirme sunulmuyor. Kendinizi neredeyse o ekibin bir üyesi gibi hissedebiliyorsunuz. “Buluntu Laboratuvarı”nın canlandırıldığı masalarda, bizzat uzmanların kullandığı araçları ve isimlerinin yazılı olduğu analiz kağıtlarını inceleyerek, kendinizi bir an için onların yerine koyabiliyorsunuz. Bu anlamda serginin, arkeolojinin uğraşı konusunu ve nasıl zor bir alan olduğunu geniş kitlelerin ve özellikle çocukların kavraması için yararlı olduğunu düşünüyorum. Nitekim, sergiye bu amaçla çocuklarını getirmiş pek çok aile vardı.
Konya Ovası’nda bulunan Çatalhöyük, 1993 yılından beri kazı ekibinin lideri olan Ian Hodder’ın da belirttiği gibi, dünyadaki ilk yerleşim yeri değil. Çatalhöyük’ten çok önce de, İ.Ö. 8500 yıllarında, Orta Doğu’da yerleşim yerleri bulunmakta imiş. Ancak, Çatalhöyük İ.Ö. 7000 yıllarında nüfus açısından o dönemin en kalabalık kenti olması nedeniyle önemli. 10.000 kişilik nüfusu ile, bir anlamda, zamanının bir mega kenti. İnsanoğlunun avcı, toplayıcı topluluklar iken, yerleşik tarım ve hayvancılığa geçtiği “Tarım Devrimi” sürecini, geçtiğimiz yıl “çok satan kitaplar” arasında parlayan, Yuval Harari’nin Sapiens kitabında okumak mümkün. O zaman, bu şekilde bir anda popülerleşen ve herkesin elinde olan kitaplara karşı her zamanki tepkimi göstermiş, okumak için ortalığın durulmasını beklemiştim. Ne yalan söyleyeyim, yakın zamanda elime aldığımda da, bir “light tarih” önyargısı ve eleştirel tavrı hala vardı bende. Ancak, okudukça bu yaklaşımımı değiştirdiğimi ve kitabı ilginç bulduğumu söyleyebilirim. Okumamın bu sergi ile çakışması da, bilgilerimin taze olması açısından, çok uyumlu oldu benim için.
Çatalhöyük 1958 yılında, aralarında James Mellaart’ın da bulunduğu üç arkeolog tarafından, Konya Ovası’nda keşfedilmiş. 1961-1965 yılları arasında Çatalhöyük’te kazı yapan Mellaart’ın bulguları arkeoloji dünyasında büyük heyecanla karşılanmış ve kendisi de şöhret sahibi olmuş. Çünkü, o tarihe kadar kuramsal olarak, tarım ve yerleşik hayatın Batı’ya Anadolu üzerinden yayıldığı düşünülse de, bunun için yeterli bir kanıt bulunamamış. 1993 yılında ise, yine bir İngiliz olan, Ian Hodder tarafından kazılar yeniden başlatılmış. 2017 yılı Ağustos sonu itibari ile sona erecek olan bu 25 yıllık kazı döneminde, gelişen kazı, lazer görüntüleme ve analiz teknikleri sayesinde çok daha fazla ve önemli bulgulara ulaşılmış. Ian Hodder’ın ifadesi ile, “1960’larda Mellaart tarafından ortaya konulan büyük resim sayesinde bu projenin tüm mikro ölçekli analizler”i yapılmış.
Çatalhöyük sayesinde, günümüzden 9000 yıl önce insanların Konya Ovası’nda yerleşik düzene geçtikleri, kerpiçten evler yaptıkları, tarım ve hayvancılıkla uğraştıkları, 200 Km uzaktan getirdikleri volkan camını (obsidyen) kullanarak kesici aletler yaptıkları ortaya çıkmış. Bunun dışında, duvar ve yer resimleri ile taş ve kilden heykelcikler de bulunmuş. Ian Hodder, kendisine sorulan belli sorulara yanıt verdiği bölümde, bunların sanat eseri olmaktan ziyade, dinsel amaçlarla yapılmış resim ve objeler olduklarını söylüyor. 25 yıllık kazı sürecinde, bazı buluntular ekip için özel heyecan yaratmış. 2004 yılında bulunan kireçtaşı heykelcik, insan yüzlü kap, 2008 yılında ortaya çıkarılan kutsal alan ya da “tapınak”, 2009 yılında bulunan genç yetişkin erkek iskeleti (kafatasının içinde karbonize olmuş siyah bir beyin ile birlikte), 2012 yılında bulunan obsidyen ayna, 2013 yılında bulunan dünyanın en eski keten kumaşı ve 2015 yılında bulunan sıvalı, boyalı ve göz yerlerine obsidyen yerleştirilmiş bir baş bunlardan bazıları.
Çatalhöyük’te 1993 yılından beri yapılan kazılarda,
– 27 farklı alanda kazı yapılmış.
– 33.000 birim kazılmış.
– Kazılarda 47 farklı ülkeden, 1170 araştırmacı çalışmış.
– 595 mekan tanımlanmış.
– Kazı ve araştırma hakkında 461 yayın yapılmış.
– 7900 mimari öğe tanımlanmış.
– Üst üste 18 tabaka saptanmış.
– Arkeolojiye ilgi duymaları için, 11.000 çocuğa eğitim verilmiş.
Bu proje, Avrupa Birliği fonları ile finanse edilmiş.
– 1 milyon ziyaretçi kazı alanını ziyaret etmiş.
– 162 bina toprak üstüne çıkarılmış.
Kazı çalışmalarının ne şekilde yürütüldüğü hakkında daha ayrıntılı bilgi sahibi olmak isteyenler için sergide yaklaşık 40 dakikalık bir video da var. 2006’da çekilmiş bu videoda, o dönem Kazı Başkan Yardımcısı olarak görev yapan araştırmacı Shahina Farid sizi kazı alanında gezdiriyor ve açıklamalar yapıyor.
Yukarıda belirttiğim gibi, Çatalhöyük’te bulunan eserler günümüzde iki müzede görülebiliyorlar. 1961-1965 yılları arasında James Mellaart ve ekibinin çıkardıkları Ankara Arkeoloji Müzesi’nde, 1993-2017 yılları arasında Ian Hodder ve ekibinin çıkarttıkları ise Konya Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyorlar. 2015 yılının Aralık ayında Konya’ya yaptığımız bir gezide bu eserleri görme fırsatım olmuştu. Değişik objelerin arasında, günümüzde kullanılanlardan hemen hemen farksız olan tuzluklar özellikle dikkatimi çekmişti.
“Bir Kazı Hikayesi: Çatalhöyük” sergisini bir sanal gerçeklik (virtual reality) deneyimi ile noktalayabiliyorsunuz. Bu bölümde, arkeolojik bulguların sanal gerçeklik ortamında yeniden yaratılması yoluyla, kendinizi bizzat Çatalhöyük’ün 9000 yıl önceki zamanına ışınlanmış gibi görebiliyor, yaratılan evin içinde dolaşabiliyor, objeleri elinize alabiliyorsunuz. Bunun dışında, evin damına çıkan merdivenden yukarı çıkabiliyor ve etrafınızdaki yemyeşil Konya Ovası üzerinde parlayan güneşi, diğer evlerin tepesindeki insanları görebiliyorsunuz. Kesinlikle çok etkileyici bir deneyim…
“Bir Kazı Hikayesi: Çatalhöyük” sergisini 25 Ekim 2017 tarihine kadar görmeniz mümkün. Sergi sonrası için önerim ise, ANAMED binasının 5. Katındaki Beyoğlu Divan Brasserie’de soluklanmanız ve eşsiz manzaranın tadını çıkarmanız olacak…