Bu yaz Foça’ya yaklaşık iki ay sonra ikinci kez gidince, Foça hakkında yazdığım bir önceki yazıma eklemeler yapmak istedim. Bunlar, ilk gidişimizde yapmadığımız ya da göremediğimiz şeylerle ilgililer. O nedenle, bunun için en iyi yöntemin, daha önce yazdığım metne dokunmadan, bir son söz (epilog) olacağını düşündüm. Phokaia: Namıdiğer Foça yazımı daha önce okumuş olan okurlarım, doğrudan bu bölümü okuyabilirler. Metni ilk olarak okuyacak takipçilerimin ise, önce ilk yazımı okumalarını öneririm. Söz konusu yazıya kolay erişim için aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz.
Phokaia: Namıdiğer Foça
Son Söz
Madem sözü Nazmi Usta’da bırakmışım, oradan devam edelim. Nazmi Usta’nın meşhur Sakız Dondurma‘sını, Foça’ya ikinci gidişimizde tatma fırsatı bulduk. Ancak, yine kolay olmadı. Akşam saatlerinde ve gece önünde gene inanılmaz bir kuyruk vardı. Biz de şansımızı gündüz denemeye karar verdik. Foça’dan ayrılacağımız gün, öğle saatlerinde, para çekmek için çarşı içine gittik. Nazmi Usta’nın yeri, Akbank’ın hemen yanında. Bunu daha önceden bildiğimiz için, bir taşla iki kuş vurmak üzere plan yaptık. Tahmin ettiğimiz gibi, sabah saat 10’da açılan Nazmi Usta’nın önü bomboştu. Belli ki, yoğunluk akşam üzerinden itibaren başlıyor. Kendisi de işinin başında olan Nazmi Usta’nın önerileri doğrultusunda dondurmalarımızı aldık. Foça’ya giderseniz ve bu nefis dondurmadan tatmak isterseniz, kuyrukta beklememek için, sizin de gündüz saatlerini tercih etmenizi öneririm. Tattığım sakız, karamel ve ustanın borovinka olarak ifade ettiği yaban mersini dondurmaları çok lezizdi.
Dondurmalarımızı almış, Akbank’ın bulunduğu köşeyi dönünce gördüğümüz bir banka oturmuştuk. Hava epeyce sıcaktı. Az ötemizde, bir başka bankta, esnaftan kişiler de vardı. Onlar, çok yüksek olmayan bir duvarın dibinde oturuyorlardı. Başta duvar dikkatimi çekmedi. Taşlarla yapılmış, alçak bir duvardı. Sonra, dondurmamı yerken, duvarın dibinde duran ayaklı bir tabela gördüm. Okumak için yerimden kalktım. O sırada, esnaf grubundan birisi,
– Hanımefendi, Türkçe açıklama arka tarafında dedi.
– Teşekkür ederim, fark etmez, dedim.
Son iki kelime, istemsiz bir şekilde, düşünmeden ağzımdan çıkmıştı. Pişman oldum… Biraz kibirli, tepeden bakan bir ifade oldu gibime geldi.
Aynı kişi,
– Boş verin ya! Ne diye yoracaksınız kendinizi? Okuyun işte Türkçesini, deyince, gülmeden edemedim.
Geçtim tabelanın arka tarafına, başladım Türkçe açıklamayı okumaya…
Beklemediğim bir zamanda, harika bir piyango çıkmıştı sanki. Tamamen rastlantı sonucu, iki ay önce geldiğimizde bulmaya çalıştığımız arkeolojik eserlerden birinin önünde bulmuştuk kendimizi. Günlük hayatın ortasında, açıklaması zar zor görülebilen bu duvar, kentin tarihi su kemerlerinin ayakta kalabilen bir bölümü idi. Su kemerlerinin yapılış tarihi tam olarak bilinmese de, Felix Sartiaux‘ya göre Orta Çağ’da yapılmışlar. Daha önce, şehrin su ihtiyacı küçük su kanalları ve kuyular aracılığı ile giderilmeye çalışılıyormuş. 1678 yılında Foça’ya gelen araştırmacı Le Bruyn yapının 180 tane kemeri olduğunu saymış. O zamanlar, belirtilen sayıdaki kemer ile 500 metreden fazla uzunluğa sahip olan su kemerleri, şehrin içindeki üç çeşme aracılığıyla, Foça’ya su sağlıyormuş. Bu sistem, 1920’li yıllara kadar kullanılmış. Kemerlerin yapımında antik çağdan kalma yapı taşları, su olukları ve sütunlar kullanılmış. Hatta incelemelerde, M.Ö. 3. yüzyılda yapılmış olan Gymnasium‘a ait alın taşlarına dahi rastlanmış. Kemerlerden günümüze sadece 30 tanesi kalabilmiş.
2021 yazında Foça’ya ikinci gelişimizde de Lola 38 Hotel‘de kaldık. Bu kez ana binanın ikinci odasında yer bulduk. Burası, otelin suite olarak tabir edilen ve yatak odasının dışında bir salonu olan bölüm. İkinci kattaki odaya binanın içinden ulaşabildiğiniz gibi, evin orijinal ana kapısı olan, kendisine ait, ayrı kapısından da girebiliyorsunuz. Sabahları bu kapının iki kanadını açıp, odanıza servis edilen leziz kahvaltınızı denize ve sokağa nazır yapmak büyük keyif doğrusu.
Lola 38 Hotel’in suite’i de, otelin tamamı gibi, özenle döşenmiş. Restorasyon sırasında bazı ayrıntılar çok güzel bir şekilde öne çıkarılmış. Yatak odasına dönüştürülmüş oda aslında evin yemek odası imiş. Burada bulunan ve bir duvarı kaplayan orijinal dolap da zaten insana bu izlenimi veriyor. Camları çıkarılmış ve özel olarak eskitilmiş dolapta bir zamanlar duran dizi dizi tabakları, kadehleri ve dekoratif eşyaları insan hayal edebiliyor.
Foça’da bu sefer kalışımızın hafta sonuna rastlayacağını fark etmemişim. İzmir’den ve çevre illerden hafta sonu için gelenlerden dolayı epeyce kalabalıktı. Bir önceki gelişimizde beğendiğimiz Fokai Restoran‘da iki gece de yer bulamadık. Neyse ki, Foça’da restoran seçeneği bol. Daha önce denemediğimiz Deniz Restoran‘a gittik. Mezelerden yoğurt soslu ot topu şahane idi. Yine kendi özel mezelerinden, yeşil elma üzerine konan beş değişik peynir ile yapılmış meze, ara sıcak olarak kalamar ve tereyağında pişirilmiş karides yediklerimiz içinde öne çıkanlardı. Burada bizi bir tek, biraz ilerideki müzikli mekanın yüksek müziği rahatsız etti. Garsonun söylediğine göre, mücadele etmek için, belediyeye şikayet dahil olmak üzere, her yolu deniyorlarmış…