Milano (1): Leonardo da Vinci’nin İzinde (1)…

Her sonbahar yaptığımız İtalya gezimizi bu sene 15-20 Ekim tarihleri arasında Milano’ya yaptık. Bu yıl neden Milano’yu seçtiğimizi bir başka yazımda yazacağım. Birçok insanın görülecek pek bir şey yok demesine karşın, Milano’da görülecek çok şey var. Bu nedenle Milano birden çok yazıyı hak ediyor. Dolu dolu gezmemize ve 4 gün içinde toplam 47 kilometre yol yürümemize rağmen, görmek isteyip de vakit bulamadığımız bir sürü yer kaldı.

Milano’yu diğer İtalya şehirlerine kıyasla çekici bulmayanlar çoktur. Evet, burası bir Roma değildir örneğin. Adım başı meydanlarında gösterişli heykeller, çeşmeler yoktur. Ancak bu, tarihi eserler ve güzellikler açısından çorak olmasından dolayı değildir. İtalya’nın kuzeybatısındaki Lombardiya bölgesinin başşehri Milano’da zenginlikleri gözler önüne sermek değil, saklı tutma kültürü vardır. Merak ediyorsanız arar bulursunuz. Gördüklerinize sadece hayran olmakla kalmaz, aynı zamanda Milano’nun sadece bir finans, endüstri ve moda merkezi olduğu klişesinin ne kadar basma kalıp bir değerlendirme olduğunu da anlarsınız.

Leonardo da Vinci’nin Milano’daki Piazza della Scala meydanındaki heykeli. 1872 yılında Pietro Magni tarafından yapılmış. Heykelin alt tarafında, sanatçı ve bilim adamı Leonardo da Vinci’nin dört öğrencisi de canlandırılmış.

Milano, coğrafi konumu nedeniyle tarih boyunca pek çok istilaya uğramış. M.Ö. 3000 yılına kadar giden bu zengin tarihi de bir başka yazıma bırakıyorum. Şimdilik sadece şunu belirtmekle yetineceğim; Milano’nun İtalya tarihindeki yeri ve sanata olan katkısı Floransa’dan geride değildir. Floransa’da Medici ailesi varsa, Milano’da da ünlü Sforza ailesi vardır. Sforza’lar da zamanın ünlü düşünür, bilim adamı ve sanatçılarını şehirlerine davet ederek veya korumaları altına alarak Rönesans’a katkıda bulunmuşlardır. Bu kişilerin arasında şüphesiz en ünlüsü Leonardo da Vinci’dir. O hem eşsiz bir sanatçı hem de, giderek kabul gören bir görüşe göre, yorulmak bilmeyen bir bilim adamıdır. Evet, o aslında Toskanalıdır. Adı üstünde, Floransa’ya yakın Vinci’dendir. Ama, ömrünün 20 yıla yakın bir dönemini Milano’da geçirmiştir. O, Floransalı olduğu kadar Milanoludur aynı zamanda…

Mucizeler yaratmak istiyorum

Böyle yazmış Leonardo da Vinci üç numaralı defterinde (Quaderni III). Çok küçük yaşlardan beri doğa ile ilgili her şeye ilgi duymuş. Bu merakı onun, çok usta olduğu resim sanatında dönemin diğer ünlü sanatçılarından daha az eser yaratmasına neden olmuş. Çünkü sorgulayıcı aklı onun anatomiden, mühendisliğe, mimarlığa, perspektife, felsefeye, jeolojiye, hidrolojiye ve astronomiye kadar her alanda düşünmesine, deney yapmasına ve icatlarda bulunmasına yol açmış. Geride bıraktığı çizimlerden, yaygın bir görüşe göre ilk olarak 1608 yılında Hans  Lippershey tarafından icat edildiği kabul edilen teleskopu, ondan 100 yıl önce düşündüğü anlaşılıyor. Yine benzer bir şekilde, güneşin hareket etmediğini Galileo’dan çok önce defterine yazmış. O dönemde kafirlik olarak görülmesine ve yasaklanmış olmasına rağmen, önce domuz ve öküz cesetleri sonra insan kadavraları üzerinde yaptığı çalışmalar onun optik, insan organlarının işleyişi, kalp ve kan dolaşımı üzerine önemli ve o güne kadar bilinmeyen keşiflerde bulunmasını sağlamış. Örneğin, el yazmalarının incelenmesi sonucu bugün artık, kalbin vücuda kan pompaladığını William Harvey’den önce keşfettiği de biliniyor. Harvey’in bu buluşu 1616 yılına tarihlenirken, Leonardo’nun bu konuda çalışmalarına 1507 yılından itibaren başladığı belirtiliyor. Leonardo ile ilgili bir başka şaşırtıcı bulgu da günümüzden yüzlerce sene önce kolesterolden söz etmiş olması. Bunlar sadece birkaç örnek. Optik, beyin ve üreme üzerine daha pek çok yazısı ve çizimleri var. Yazma eserlerinin kabaca sadece dörtte birinin günümüze ulaştığı (yaklaşık 7000 sayfa) düşünülürse, bizim bilmediğimiz daha pek çok keşif yapmış olması kuvvetle muhtemel.

Size de olur mu bilmem, belli dönemlerde bazı konulara ya da kişilere özel bir ilgi duymuşumdur. O zamanlarda ilgilendiğim konu ile ilgili ne bulursam okurum. Bundan 13-14 sene önce de Leonardo da Vinci ilgi alanıma girdi. Onun hakkında birçok kitap okudum. Bunların içinde özellikle iki tanesini çok beğendim. Michael White’ın yazdığı “Leonardo- The First Scientist” kitabı onun daha çok mühendislik ve fen alanındaki araştırma ve buluşlarına odaklanırken, kendisi de bir doktor ve akademisyen olan Sherwin B. Nuland’ın “Leonardo da Vinci” kitabında tıp alanındaki çalışmalarına yer verilmiş.

Leonardo da Vinci’ye duyduğum bu ilgi nedeniyle Milano’ya gitmeden önce bu gezimizde onun izini sürmeye karar vermiştim. Sanırım daha önce de bir yerlerde yazmıştım. Gittiğimiz yerleri, ilgi ve merakıma göre, belli bir temaya göre gezmeyi severim. Bazen, Barselona’da olduğu gibi, birden fazla tema da olabilir. O zaman, her bir tema için ayrı bir yazı yazmayı daha uygun buluyorum. Bu düşünceden yola çıkarak, Barselona anılarımı da beş ayrı yazıda toplamıştım.

Leonardo da Vinci, 15 Nisan 1452 tarihinde, saat akşam 10:30’da dünyaya gelmiş. Doğum tarihinin bu kadar kesin olarak bilinmesi, gayri meşru bir bebek olmasına karşın, doğan ilk torunundan son derece gurur duyan büyükbabası sayesinde olmuş. Babası, Piero da Vinci, ailenin kendisinden önceki birkaç kuşak erkeklerinin olduğu gibi, notermiş. Çok güzel bir kadın olan annesi Caterina ise, muhtemelen ailenin hizmetlilerinden birisi olan bir köylü kızı. Ailenin soyadı, Floransa’ya bağlı Vinci’den olduklarını işaret ediyor ama, Leonardo’nun oradan çok uzak olmayan Anchiano’da doğduğu düşünülüyor. Kaç yıl olduğu konusunda tam bir fikir birliği olmasa da, uzmanlar onun ilk birkaç yılında annesi ile yaşadığı konusunda hemfikir. Kimi iki yaşına kadar kimi beş yaşına kadar diyor. Ancak, daha sonra Leonardo babası tarafından kendi evine alınmış ve nüfusuna geçirilmiş. Annesi köyden bir başkası ile evlendirilmiş. Annesinin suçu gibi görünmese de, Leonardo annesinin kendisini bıraktığını düşünerek, onu hayatı boyunca hiç affetmemiş. Aralarında Sigmund Freud da olan bazı akademisyen ve biyografi yazarları, Leonardo’nun eşcinsel olmasını annesi ile çok yoğun geçen ilk birkaç yıldan sonra ondan koparılmasına bağlıyorlar. Oysa, kariyer hedefleri olan babasının annesi ile evlenmesi zaten söz konusu değilmiş. Daha sonra dört kez evlenen Piero da Vinci’nin yedi tane oğlu daha olmuş. Yıllar sonra Leonardo, hem babasından kalan miras payı hem de kendisini çok seven ve çocukken çok ilgilenen amcasının kendisine tamamını bıraktığı mal varlığı için çok çetin bir hukuksal mücadele vermek zorunda kalmış. 23 Nisan 1519 tarihinde ölmeden önce hazırlattığı vasiyeti ile tüm bu mal varlığını ve Floransa’daki banka hesabında bulunan yüklü miktardaki parayı yine kardeşlerine bırakmış.

Leonardo da Vinci’nin döneminde, şayet aristokrat ya da köylü sınıfına mensup iseniz hiçbir sorun yaratmayan gayri meşru olma durumu, orta sınıf ve yükselen burjuva sınıfı arasında şiddetle kınanıyormuş. Kimi Papalar gayri meşru çocuklarını kardinal mertebesine dahi yükseltebilirken ya da gayri meşru doğan asiller prens bile olabilirken, orta sınıfa doğan bu çocuklar pek çok haktan mahrum bırakılırlarmış. Bunların başında, üniversiteye gitme yasağı ve dolayısı ile hukuk, tıp gibi saygın mesleklere girme yasağı bulunuyormuş. Leonardo da bu yüzden resmi bir eğitim alamamış. O nedenle yazılarında sıkça kendisinin “okumamış” olduğundan söz ediyormuş. Üniversiteye gidemeyişine ömrü boyunca üzülen Leonardo, sonsuz merak ve öğrenme arzusunu kendisi araştırarak, deney yaparak ve okuyarak gidermeye çalışmış. Bazı kaynaklar onun diğer kardeşleri ile birlikte resmi eğitim aldığını ve üniversiteye gitmiş olabileceğini söyleseler de, buna itiraz eden uzmanlar var. Onlara göre, eğer bir eğitim almış olsaydı,  sol eliyle yazıyor olmasının mutlaka düzeltileceğini belirtiyorlar. Bundan da öte, Leonardo da Vinci’nin klasik dillere (Yunanca ve Latince) çok hakim olmadığı da biliniyor. Bu dillerde ve Arapça yazılmış eski eserlere ihtiyaç duyduğu zaman İtalyanca çevirilerini okuduğu söyleniyor.

Andrea del Verrocchio (1435-1488)-Otoportre, Uffizi, Floransa
Leonardo da Vinci’nin ünlü hocası

Tüm olumsuzluklara rağmen, Leonardo dönemin benzer durumdaki diğer çocuklarına göre ayrıcalıklı sayılabilir. Babasının evine alınmış olması, büyükannesi, kendi çocuğu olmayan babasının ilk eşi ve amcası tarafından sevilip kendisine ilk eğitimin verilmiş olması onun açısından önemli. Ama şüphesiz onun için en büyük şans, babasının onu 14 yaşında iken Floransa’da büyük bir atölyesi olan Andrea del Verrocchio ustanın yanına vermiş olması. Verrocchio, bu genç çocuktaki potansiyeli hemen fark etmiş. Kendisinin de resim ve heykel dışında çeşitli tasarım , metal eşya ve müzik aletleri üretimi ile ilgilenmesi, Leonardo’nun atölyedeki diğer genç çıraklarla birlikte özgür bir eğitim almasını ve yaratma süreçlerine katılmasını mümkün kılmış. Bu dönemde ve tüm gençliği boyunca, görmeye alışık olduğumuz yaşlılık halinin aksine, genç sanatçı olağandışı bir güzelliğe sahipmiş. Kendi çağdaşı kaynakların da doğruladığı bu özelliğinin yanında, o zamanlar giyimine de son derece düşkünmüş. Sıra dışı kısalıkta tunikler giyer, sakalını uzatırmış. Müziğe son derece meraklı olan genç Leonardo’nun sesi de çok güzelmiş. Nota okuyabildiği gibi, defterlerinde görüldüğü üzere, besteler de yapıyor ve lir çalıyormuş. Bunun yanında, bazı kendi icat ettiği müzik aletlerinin çizimleri de günümüze ulaşmış.

Leonardo da Vinci’nin on yıldan fazla bir süre Verrocchio’nun yanında kaldıktan sonra, 1478 yılında bağımsız bir sanatçı olarak hayata atıldığı düşünülüyor. Dönem, Lorenzo Medici’nin dönemidir. Bilindiği gibi, Medici ailesi sanatçıların hamisi bir ailedir. Ancak, Lorenzo Medici entelektüel olmakla beraber, aynı zamanda çok elitist bir insandır. Klasik anlamda bir eğitim almamış olan Leonardo da Vinci’yi küçük görür. Ondan çok daha az yetenekli sanatçılara kol kanat gerip siparişler verirken, Leonardo’yu görmezden gelir. Genç sanatçı bunun üzerine Floransa’dan ayrılmaya karar verir.

Çeşitli kaynaklarda çeşitli konularda farklı bilgiler olsa da, Leonardo’nun Milano’ya geliş tarihinin 1482 yılı başları olduğu konusunda  fikir birliği bulunuyor. Kimilerine göre, Lorenzo Medici tarafından Sforza’lara bir jest olarak müzisyen kimliği ile gönderiliyor. Ancak, bu görüşe katılmayanlar çoğunlukta. Zira, Leonardo da Vinci ne kadar istemiş olsa da, Ludovico Sforza’nın sarayına hak ettiği şekilde adım atması Milano’ya gelir gelmez gerçekleşmiyor. Da Vinci Milano’ya geldikten sonra en az iki yıl, herhangi bir hamisi olmadan, serbest bir sanatçı olarak yaşamak zorunda kalıyor.

Kayalıklar Bakiresi-Leonardo da Vinci
Louvre Müzesi, Paris
Kaynak: www.leonardodavinci.net
Leonardo da Vinci’nin Louvre Müzesi’nde bulunan bu tablosunun Londra’daki aynı isimli tablodan daha önce, 1483-1486 yılları arasında yapıldığı düşünülüyor. Tamamının Leonardo tarafından yapıldığı tespit edilen bu tabloyu sanatçının gizlice sattığı ve asıl sipariş için daha sonra günümüzde Londra’da sergilenen tabloyu yaptığı belirtiliyor.

Bu dönemde Leonardo, aynı evi paylaştığı sanatçı Preda kardeşlerle iş birliği yapıyor. Bu çerçevede, San Francesco Grande kilisesinin altarı için üçlü bir resim yapmak üzere bir sipariş alıyorlar. Ortalama yetenekleri olan Preda kardeşler Leonardo’nun değerini anlamakta gecikmedikleri için, üçlünün ortasında yer alacak en önemli resmin sorumluluğunu ona veriyorlar. Günümüzde Louvre Müzesi’nde sergilenen Kayalıklar Bakiresi (Virgin of the Rocks) tablosu bu şekilde yapılmış oluyor. Gerçi tablo, ne renkler ne kompozisyon olarak verilen siparişin şartnamesine uymuyor ama, Leonardo da Vinci özgürce yaptığı bu tablo sayesinde Ludovico Sforza’nın dikkatini çekiyor. Sforza’nın son sevgilisi, güzeller güzeli Cecilia Gallerani’nin tablosunu yapmak üzere bir sipariş almayı başarıyor. 1480’lerin ortalarına denk gelen bu zamandan sonra Leonardo artık Milano’nun saygın bir sanatçısı olarak kabul edilmeye başlanıyor. Sarayın kapıları ona açılırken, Dük için hem çok değer verdiği mimari ve mühendislik projeleri, savaş araçları, makinalar ve Dükün dillere destan davetleri için dev oyuncaklar tasarlıyor hem de bir sanatçı olarak eserler üretiyor. Anatomi çalışmaları ise, tüm zorluklara karşın, hep devam ediyor.

Kayalıklar Bakiresi-Leonardo da Vinci
National Gallery, Londra
Kaynak: www.leonardodavinci.net
Louvre müzesindekinden 8 cm. kısa olan bu tablonun yapılışı 1508 öncesi olarak tarihleniyor. Uzmanlar, bu tablonun bir bölümünün sanatçının öğrencileri tarafından yapıldığını düşünüyorlar. San Francesco Grande kilisesinin siparişi üzerine teslim edilen bu tablo daha sonra,
1780’li yıllarda papazlar tarafından satılmış.

Leonardo da Vinci’nin Milano’da izini sürmeye nereden başlamalı diye düşündükten sonra, önce kendisine Ludovico Sforza tarafından 1498 yılında hediye edilen evine ve üzüm bağına gitmeye karar verdim. Burası aynı zamanda, o muhteşem “Son Akşam Yemeği” duvar resminin bulunduğu Santa Maria delle Grazie kilisesinin karşısında bulunuyor. Kaldığımız Hotel Manzoni’den oraya rahat bir yürüyüş ile 35-40 dakikada gittik. Bir şehri görmek için en iyi yöntem, mümkün olduğunca yürümek.  Yol üstünde, daha sonra gezeceğimiz Sforza Kalesi’nin de önünden geçtik.

Erminli Kadın-Leonardo da Vinci
Krakow Ulusal Müzesi
Ludovico Sforza’nın sevgilisi Cecilia Gallerani’nin resmedildiği bu tablo 1489 yılı civarına tarihleniyor. Gallerani’nin kucağında tuttuğu Erminin (Türkçede bu hayvana kakım da deniyor) sanatçı tarafından, “Beyaz Kakım” takma adı ile de anılan, Dük Ludovico Sforza’yı çağrıştırmasının amaçlandığı düşünülüyor.

O zamanlar boş arazi olan bu bölgede Dük kendisine sadık çevresi için yeni bir yerleşim yeri yaptırmayı düşünüyormuş. Saraya yakın Attelani ailesi ile birlikte Leonardo’ya da burada bir ev ve üzüm bağı vermiş. Amacı, hem o sırada Son Akşam yemeği üzerine çalışan Leonardo da Vinci’ye işine yakın olma kolaylığını sağlamak hem de, ailesinin Toskana’da üzüm bağları olduğu için, memleketine olan özlemini hafifletmekmiş. Gerçekten de, Leonardo bu evde kaldığı sürece, canı istediği zaman, gece geç vakit bile olsa, karşıya geçip duvar resmi üzerinde çalışma olanağı bulmuş. Üzüm bağı ile ise özel olarak kendisi ilgilenmiş. Fideleri kendisi dikip aşılamış.

Leonardo da Vinci’nin yaşadığı Casa degli Atellani.
Üzüm bağı evin arka bahçesinde.

İlk halinde toplam 800 metre karelik bir alana yayılan bağın önemli bir bölümünün üstünde günümüzde, yüzyıllar içinde yapılmış, binalar, kiliseler ve manastırlar var. Bağ, Casa degli Atellani’nin (Atellanilerin Evi) bahçesinin alt ucunda yer alıyor. Dük aslında Atellani ailesine burada iki ev vermiş. Bağın yanındaki bu evde Leonardo’nun kalmasına izin verildiği anlaşılıyor. Üzüm bağı, Leonardo da Vinci 1519 yılında Fransa’da ölünce, vasiyeti üzerine sadık hizmetkarı olan Giovanbattista Villani ve öğrencilerinden Giacomo Caprotti arasında paylaştırılmış.

Evin bir bölümünde halen oturanlar var

Casa degli Atellani iki avlulu bir yapı. Birinci avlunun çevresindeki binalarda  günümüzde oturanlar var. Hemen yanındaki avlunun Leonardo dönemindeki haline çok yakın olduğu belirtiliyor. Buradan girilen Casa Atellani ise tam anlamıyla öyle değil. Evin yüzyıllar içinde el değiştirmesi ile birlikte çok sayıda farklı süslemeler ve değişiklikler yapılmış.  Ancak, bunlar olumsuz değil, olumlu değişiklikler olmuş. Bunların içinde özellikle Zodiak Salonu’nun süslemeleri olağanüstü güzel. Bir başka salonda ise, Lombardiyalı ressam Bernardino Luini’nin  (1480-1532) yaptığı Sforza ailesinin fertlerinin portrelerini görebilirsiniz.

Zodiak Salonu
Bernardino Luini tarafından yapılan Sforza ailesinin portreleri

Üzüm bağını, beş yüz yıl boyunca yapılan binaların istilası, yangınlar ve bombalamalardan gördüğü tahribattan 2015 yılında gerçekleştirilen kapsamlı bir proje kurtarmış. Daha önce, 1920 yılında da mimar Portaluppi yaptığı bir proje ile bağın günümüze ulaşmasını sağlamış. Bağ, evin içinden çıkılan arka bahçenin en uç bölümünde bulunuyor. Elbette orijinal bağın çok küçük bir bölümü burası. Ancak, işin sevindirici yanı, botanik arkeologlarının yaptıkları çalışmalar sonucu, Leonardo’nun buraya diktiği orijinal üzüm fidelerinin cinsinin saptanabilmiş olması. Buna göre bağda şimdi, 500 yıl önce olduğu gibi, Malvasia de Candia Aromatica cinsi üzüm yetiştiriliyor. Farklı cins üzüm fidelerinin aşılanması ile elde edilen bu üzümün kökeninin, Candia isminin bir zamanlar orası için kullanılıyor olması nedeniyle, Girit olduğu belirtiliyor. Söz konusu üzümlerden, şeker ve alkol oranı yüksek, son derece aromatik ve güzel şaraplar üretiliyor.

Casa degli Atellani
Leonardo’nun Bağı evin arka bahçesinin alt tarafında

Daha önce belirttiğim gibi, Leonardo’nun ünlü Son Akşam Yemeği duvar resminin bulunduğu kilise, evinin ve bağının karşı kaldırımında yer alıyor. Öncelikle şunu belirtmem gerekiyor; kilise her daim açık. İstediğiniz zaman gezebilirsiniz. Ancak, Son Akşam Yemeği duvar resmini görebilmeniz için çok önceden bilet almanız gerekiyor. Biletler saat randevulu ve yaklaşık altı hafta önce tükeniyor. Ben erken davrandığımı düşünerek, aşağı yukarı bir hafta önce harekete geçtiğimde bu acı gerçek ile karşılaştım. Tahmin edebileceğiniz gibi, önce çok üzüldüm. Ne de olsa, gitmek için Milano’yu seçmemizin en önemli nedenlerinden birini kaçırmış olacaktık. Ama, işin peşini bırakmamaya karar verdim. Günlük turlar için araştırma yaptım ve GetYourGuide uygulamasından hem Sforza Kale’sini hem de Son Akşam Yemeği’ni kapsayan bir tur buldum. Çok da memnun kaldık. Rehberimiz çok iyiydi. Hatta bizi, programda olmayan San Maurizio al Monastero Maggiore kilisesine de götürerek Leonardo da Vinci’nin kendisinden sonraki dönemde yaşamış olan Lombardiyalı ressamları nasıl etkilediğini de uzun uzun anlattı. Şayet siz de kendiniz çok önceden bilet almayı unutursanız, yer bulma olasılığı daha yüksek olan günü birlik turları deneyebilirsiniz.

Üzümler bir zamanlar olduğu gibi, Malvasia de Candia Aromatica cinsi

Santa Maria delle Grazie kilisesi ilk olarak, mimar Guiniforte Solari’nin tasarımı ile, 1463 yılında yapılmaya başlanmış. Kilise 1490 yılında bitmiş. İki yıl sonra, 1492 yılında, Milano Dükü Ludovico Sforza (nam-ı diğer Il Moro), Leonardo da Vinci’nin de dostu olan Bramante’den burayı bir aile mozolesine çevirmesini istemiş. Hayali, buranın Sforza ailesinin görkemli bir mozolesi olması imiş. Bramante bunun için, Solari’nin yaptığı apsisi yıkarak yerine Rönesans stili bir apsis inşa etmiş. Ancak, 1499 yılında Milano’nun Fransızların saldırısına uğraması ve Ludovico’nun iktidarını kaybetmesinden sonra, 1500 yılından itibaren kiliseyi ellerinde bulunduran Dominiken rahipler burayı sanat eserleri ile dekore etmeye devam etmişler. 1558 yılında Engizisyon Mahkemesi de buraya taşınmış. İkinci Dünya Savaşı sırasında (1943 yılında) bombalanan kilise çok ağır hasar görmüş.

Santa Maria delle Grazie
Kilisenin, Bramante’nin yıkarak yeniden yaptığı
apsisinin dışarıdan görünümü
Santa Maria delle Grazie kilisesinin günümüzdeki ve
İkinci Dünya Savaşı sırasında bombalanmış hali

Yukarda belirttiğim gibi, Son Akşam Yemeği’ni görebilmek için, almış olduğunuz bilete göre, tam vaktinde kapının girişinde olmanız gerekiyor. Duvar resminin bulunduğu salon aslında bir zamanlar manastırın genel yemekhane salonu imiş. İçeriye sınırlı sayıda ziyaretçi alınıyor. Yanılmıyorsam, maksimum yirmi kişi. Ama, salona doğrudan giremiyorsunuz. Önce otomatik bir cam kapıdan bir ara bölüme giriyorsunuz. Arkanızdan kapı kapanıyor. Bir süre burada bekledikten sonra, yine otomatik cam bir kapıdan salona giriyorsunuz. Tüm bu önlemler, salonun nem ve toz seviyesini kontrol altında tutabilmek içinmiş. İçeride 15 dakikadan fazla kalamıyorsunuz. Yapılan anons ile dışarı çıkmak zorundasınız.

Kilisenin içi

Salona girerken nefesimi tuttum. Çok heyecan verici idi. İçerisi oldukça loş. Son Akşam Yemeği resmi, kapıdan girince sağ tarafınızda bulunuyor. Resim de sıcak, sarı ama oldukça loş bir ışıkla aydınlatılmış. Çevremdeki çoğu insan büyük bir hızla fotoğraf çekmeye girişirken ben, bir süre hareketsiz kalıp, resmi içime sindirmeyi tercih ettim. Büyülendim…

Leonardo da Vinci’nin ünlü duvar resmi
Son Akşam Yemeği

Ludovico Sforza’nın isteği üzerine Leonardo da Vinci’nin 1495-1497 yılları arasında yaptığı bu duvar resmi, İsa’nın ünlü, “İçinizden biri bana ihanet edecek” cümlesini söyledikten hemen sonraki anı konu ediyor. İşte sanatçı resimde, bu şaşkınlık anını büyük bir ustalıkla masadaki Havarilerin yüzlerine ve vücut dillerine yansıtmış. İsa’nın yüz ifadesi ise, sakin ve huzur içinde.

Son Akşam Yemeği resmi, sıklıkla ve yanlış bir şekilde, bir fresk (İtalyanca fresco) olarak tarif ediliyor olsa da, fresk değil. Bu tempera yöntemi ile yapılmış bir resim. Zaman zaman Leonardo’nun yanlış yöntem seçtiği ve bu yüzden resmin henüz o hayattayken bozulmaya başladığı söylense de, konunun uzmanları onun bu yöntemi özel olarak seçtiğini söylüyorlar. İtalyanca taze anlamına gelen fresco yönteminde resim, duvara çekilen alçı sıva henüz ıslakken yapılıyor. O nedenle resmi son derece hızlı bir şekilde bitirmek gerekiyor. Oysa, tempera yönteminde resim, kurumuş sıva üzerine yapıldığı için zamana karşı bir yarış söz konusu olmuyor. İşte uzmanlar, Leonardo’nun yüz ifadeleri üzerinde daha uzun süre çalışabilmek, onlara daha fazla anlam katabilmek için bu yöntemi seçtiğini belirtiyorlar. Ancak, ortamdaki koşullar kontrol edilemediği için daha sonra resmin boyalarının dökülmeye başladığı belirtiliyor. Bir de bu yetmiyormuş gibi, bir süre sonra rahipler yemek salonundan mutfağa bir geçiş açmak için resmin ortasından bir kapı açıyorlar. Bundan dolayı, resmin İsa’nın ayaklarını gösteren bölümü yok oluyor.

Kilise manastırının yemekhanesindeki bir duvarda bulunan resimde İsa’nın ayakları, daha sonra açılan bir kapı nedeniyle yok olmuş

Leonardo da Vinci’nin Son Akşam Yemeği resminde Havariler olarak kullanmak için Milano sokaklarında uygun yüzler aradığı bilinir. Bunun için, sokaklarda rastladığı insanların sayısız eskizlerini yapmış. Bir söylenceye göre, ihanet eden Judas’ı temsil etmek üzere bir dilenci ya da caniyi kullanmış. Bizim rehberimizin de katıldığı bir başka görüşe göre ise, Judas için, resmin ne zaman biteceği konusunda kendisini ikide birde sıkıştıran manastırın başrahibini model almış.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Son Akşam Yemeği’ni korumak
için alınan önlemler

Henüz 1550 yılına gelindiğinde bile sanat tarihçisi Vasari resmin durumunun çok kötü olduğunu belirtmiş. 1726 yılından itibaren  resmi restore etmek için birçok çalışma yapılmış ama, her seferinde daha fazla zarar verilmiş, hatta figürlerde tahribat meydana gelmiş. Napolyon’un Milano’yu işgal ettiği dönemde bu salon atlar için ahır olarak kullanılmış. Doğal olarak, bu durum resim için daha da kötü olmuş. 1943 yılındaki bombalanma salonda ağır tahribat yapmış ama Son Akşam Yemeği, önüne koruma amaçlı yığılmış olan kum torbaları sayesinde, mucizevi bir şekilde kurtulmuş.

Sol tarafta, resimdeki İsa’nın restorasyondan önceki durumu.
Sağ tarafta, 1992 yılında restorasyonun birinci aşamasından sonraki İsa.
Dr. Pinin Brambilla Barcilon yirmi yıl boyunca resim
üzerinde çalışmış

Leonardo da Vinci’nin Son Akşam Yemeği duvar resminin yedinci ve son restorasyonu 1999 yılında tamamlanmış. Restorasyondan sorumlu Dr. Pinin Brambilla Barcilon resmin her bir santimetre karesinin üzerinde tam yirmi yıl boyunca çalışmış. Orijinal resmin üstüne yapılan tüm boya tabakalarını özenle temizlemiş ve alttaki orijinal katmana ulaşmış. Böylelikle, resmin günümüzdeki hali, tamamen olmasa da, otantik şekline çok yakın bir hale gelmiş.

Dr. Pinin Brambilla Barcilon resmin her santimetre karesini önce birkaç kat kazıyarak orijinal katmana ulaşmış. Daha sonra bu renklere uygun olarak restorasyonu yapmış.

Son Akşam Yemeği’nin tam karşısındaki duvarda büyük bir fresk var. Bu, Donato Montorfano’nun (1460-1502) yaptığı “Çarmıha Gerilme” isimli eseri. Dominiken rahiplerin siparişi üzerine, 1495 yılında yapılmış. Sanatçı adını ve eserin yapılış tarihini İsa’nın çarmıha gerildiği hacın dibindeki taşın üstüne yazmış. Fresk olarak yapıldığı için günümüze kadar oldukça iyi bir durumda kalabilmiş. Resmin sağ ve sol tarafında, Leonardo da Vinci tarafından eklendiği düşünülen, Ludovico ve eşi Beatrice’nin iki oğulları ile birlikte resimleri var. Ancak bunlar, alçı kuruduktan sonra (yani tempera olarak) yapıldıkları için oldukça silinmiş duruyorlar.

Çarmıha Gerilme-Donato Montorfano
Sanatçı, çarmıha sarılmış olan Maria Magdalena’nın önüne yerleştirdiği taşa yapım tarihini 1495 olarak yazmış
Çarmıha Gerilme freskinden detay.
Eser bittikten sonra, Leonardo da Vinci sağ ve sol köşelere ekleme yapmış. Sol taraftaki Ludovico Sforza ve oğlu Ercole Massimilliano ile sağ taraftaki eşi Beatrice d’Este ve
oğulları Francesco’nun figürleri günümüzde güçlükle fark ediliyor.

Montorfano’nun salonun çıkışına yakın olan freskini incelemek için istemeye istemeye Son Akşam Yemeği’ne arkamı dönmüştüm. Açıklamaları dinledikten sonra, ben kendimi yine büyülenmişçesine büyük ustanın eserine bakar buldum… Öylesine etkileyici idi… Sonra, dışarı çıkmamız gerektiğini bildiren anons duyuldu. Çıkış kapısı açıldı ve dışarı çıktık…

Milano’da Leonardo da Vinci’nin izini sürmemiz bu kadarla kalmadı. Ancak, yazımız da epeyce uzadı. En iyisi, kalanları bir sonraki yazıma bırakmak…

________________________________

Not (1): Metin içinde altı çizilmiş kelime veya cümlelere tıklarsanız, konuyla ilgili daha eski yazılarıma ulaşabilirsiniz.

Not (2): Fotoğraflar izinsiz ve kaynak göstermeden kullanılamazlar.