Alaca Karanlıkta (16)

Fotoğraf: Ümit Özgül

Kamil beyi eve götürdüğü akşamlar biraz zor oluyordu Metin için. O zaman arabayı Kamil beyin şehir dışındaki villasında bırakıp, kendi imkanları ile eve dönmesi gerekiyordu. Gerçi çoğu zaman, Kamil beyin villasının müştemilatında kalan Arzu hanımın şoförü onu en yakın otobüs ya da metro durağına bırakıyordu ama, yine de zor oluyordu. Bir de sabahı vardı işin. Ertesi sabah, kamu araçları ile erkenden yola çıkıp, zamanında Kamil beylerin kapısının önünde hazır olması gerekiyordu. En iyisi, Kamil bey akşam şehirde bir toplantı ya da davete gittiği zaman onu serbest bırakınca oluyordu. Sonrasında eve gitse de gitmese de ulaşım daha kolay oluyordu.

– Bu gece biraz geç kalacağım. Öyle görünüyor, diye düşündü.

Yok, bu akşam yine gitmeyecekti eve. Her zamanki gibi, Saniye’ye Kamil beyi bir yere götürmesi gerektiğini söylerdi. İşin o kısmı kolaydı. Yine de, geçenlerde sitem etmişti Saniye,

– Zehra biraz büyünce babası kim bilemeyecek, diye.

Sahi, kimdi o?

Kamil beyin evine yaklaşmış sayılırlardı. Kar iyice yavaşlamıştı ama gece hava çok soğuyacaktı. Viyadüğün altından geçerken elleri ile daha sıkı kavradı direksiyonu.

İki saat sonra, Taksim’de otobüsten indi Metin. İnsanın nefesini kesen soğuk, meydandaki rüzgar nedeniyle bıçak gibi acıtıyordu yüzünü. Eldivenlerini de unutmuştu. Hızlı adımlarla, meydanı çaprazlama geçti. Arkadaşının onu bekliyor olmasını diledi. Kendi başına da giderdi ama, iki kişi olunca kendini daha güvende hissediyordu. Gerçi, bir süre sonra her koyun kendi bacağından asılıyordu. O ayrı idi. Ama geceye birlikte başlamak iyi geliyordu. Bir keresinde fena dayak yemişti. Yüzü düzelene kadar Saniye’ye görünmemek için, sabah erken çıkmış, gece geç dönmüştü. Kamil bey ise o aralar yurt dışında tatilde olduğu için sorun olmamıştı.

Paltosunun yakasını kaldırdı. Rüzgar içine işlemişti. Aya Triada kilisesinin yanından Sıraselviler caddesine girdi. Yanından geçen herkes hızlı adımlarla bir yere koşturuyordu. Soğuk havada, sıcak bir yere girince vücudu kaplayan hoş uyuşukluğun hayaliyle, gidecekleri yere bir an evvel ulaşmaya çalışıyordu insanlar. O da adımlarını sıklaştırdı. Nihayet evin bulunduğu sokağın köşesine geldi. Uzaktan, bir zamanlar gül kurusu olduğu anlaşılan, boyası epeyce dökülmüş apartmanı görünce içi biraz olsun ısındı. İçeri girdi, hızlı adımlarla apartmanın en üst katına çıktı. Şimdiye kadar, bu şekilde gelip giderken görülmemeyi başarmıştı. Başkaları bir şey değildi de, şu girişte oturan kızlardan birinin plazanın danışmasında görevli iki kızdan biri olduğunu fark ettiğinden beri heyecanlanıyordu. Aceleden, merdivenleri nefes nefese çıkmıştı. Kapıyı anahtarı ile açtı. Mehtap abla ile Perihan abla oturuyorlardı burada. İçerden yüzüne ılık bir hava çarptı. Bir yerlerde hafiften bir radyo çalıyordu. Koridorun sonundaki odadan ışık yayılıyordu. Oraya doğru yürüdü…

(Devam edecek)

Ülgen Özgül

© Tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeden ve izin alınmadan metnin tamamı veya bir bölümü yazılı, görsel ve diğer medya ortamlarında kullanılamaz.

“Alaca Karanlıkta (16)” üzerine 2 yorum

  1. Öykü girişi anlatım güzel kurgu planı güzel heyecanla bekliyorum devamını Kamil adı babanı yaşattı bana SEVGİLER canım benim de kitabım çıktı adı (Haydi Kızlar Gökyüzüne)Neşe DEMİREL Çetiner adıyla, FA yayınlarından bulabilirsin Datça’ya evi yenilemeye gidiyoruz yazın görüşürüz belki…. SEVGİLER

    1. Çok teşekkür ederim. Kitabını mutlaka arayıp bulacağım. Tebrik ederim. Adı da çok güzelmiş. Kamil amca çocukluğumun hiç solmayacak bir figürü. Nur içinde yatsın. İnşallah görüşürüz. Çok sevinirim. Bende de çok sevgiler…

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.