Markette epeyce bir oyalanmak zorunda kaldım. Nasıl da indirdi yağmur? Hafifler hafiflemez attım kendimi dışarı. Hava oldukça serin. Yaklaşan kış kokuları geliyor burnuma. Bu demek oluyor ki, hafiften odun sobaları yanmaya başlamış. Şaşılacak bir şey ama, bizde doğalgaz ve kombi var. Binanın döküntü haline bakınca, insan hiç beklemiyor.
Üç katlı, eski bir binanın giriş katında oturuyoruz. Epeyce rengi atmış dış cephe boyasına ve yer yer dökülmüş sıvalara karşın, bir zamanlar gül kurusu renge boyalı olduğu anlaşılıyor. Apartman kapısından girer girmez insanın burnuna bir rutubet kokusu geliyor. İstanbul’da en zor alıştığım şey bu koku oldu. Şehrin eski semtlerindeki apartmanlarda oluyor genellikle. Önceleri, çocuk bezi kokuyor sanıyordum. Sonradan, bizimki gibi, çocuk olmayan binalarda da olduğunu fark ettim. İyi ısınmayan yerlerde rutubet sadece kötü görünümlü, siyah, mantarımsı lekelerle değil, bu koku ile de binaları esir alıyor anlaşılan. Binanın, arka taraftan girilen bodrumunda da, tek göz odada kalan birileri varmış ama, ben hiç görmedim. Artık, oranın ne halde olduğunu düşünemiyorum bile.
Oturduğumuz daire o kadar küçük ki. Sadece önde ve arkada birer pencere var. Salon dediğimiz ön tarafta eski bir kanepe, fazla büyük olmayan bir masa ve üç sandalye var. Yerdeki tüyleri dökülmüş eski halının üstüne gelişi güzel atılmış birkaç minder dışında, başka da bir şeye yer yok. Buradaki en kıymetli eşyamız, ortaklaşa aldığımız ufak televizyon. Daha taksiti bitmedi. Diğer pencerenin olduğu arka oda, Funda’nın. Camın önünde, nasıl olmuşsa dikilmiş bir elma ağacı var. Baharda çiçek açınca, insanın havası değişiyor. Benim odam, iki kişinin zor girebildiği mutfak ve aynı derecede küçük banyo ile birlikte, aydınlığa bakıyor. Kapıdan girince, solda salon, karşıda mutfak, sonra sırasıyla benim oda ve banyo var. Sözde benim odada ve mutfakta da pencere var ama, ha var ha yok. Camdan bakıp, duvar görmek çok iç kapayıcı. Benim odaya eski bir perde uydurdum. Mutfak penceresine de bir çarşaf gerdim. Böylece, sadece kirli duvarı değil, yukardan atılan ve aşağı düşerken cama çarpan iğrenç şeyleri görmekten de kurtuldum. Sigara izmaritleri, paçavralar, bezler, gazeteler, ayın belli günlerinde kanlı pedler. Her türlü pislik… Üst katlardan atılan yanan izmaritler yüzünden bu zamana kadar yangın çıkmaması bir mucize. Funda’nın hiç derdi değil.
– Boş ver, kafana takma, dediyse de, rahat edemedim öyle.
Odam ve mutfak bitişik binanın aydınlığa bakan pencerelerinden tabak gibi görünüyor. Sandık odası demek daha doğru olabilir. Hatta, kimi evlerin yüklüğü. Zar zor sığan bir yatak, komodin ve ayak ucumda incecik bir dolap. Yıllarca yurtta kaldığım için eşyalarımı küçük dolaplara gayet güzel sığdırmayı biliyorum. Neyse, buna da şükür. Eşyalar Funda’nın bir önceki ev arkadaşından kalmış. Kız giderken bırakmış hepsini.
Odalarımızın arasında banyo olmasına seviniyorum. Hap kadar evin içinde her şey duyuluyor zaten de, Funda’nın erkek misafiri olduğu akşamlar sabaha kadar süren seslerin uzaktan gelmesi biraz daha dayanılır oluyor. Gerçi, apartman epeyce şenlikli. Bizim üstümüzde tam olarak kim olduğunu, ne yaptığını anlayamadığımız orta yaşlı bir adam oturuyor. Apartmana girip çıkarken gördüğüm elindeki torbalardan her gün içip içip sızdığını düşünüyorum ama, öte yandan, arada inanılmaz gürültüler, bağırışmalar da geliyor. İçeri giren ya da çıkan ondan başka kimseyi görmediğimiz için, adamın evinde zorla birisini alıkoyduğuna inanmaya başladık. Gel gör ki, mahallenin yazılı olmayan kuralı, bu gibi durumlarda asla polisi arayan olmamak. Mahallenin nalburu da adamın esas kendisinin sivil polis olabileceğini ima edince, o niyeti hepten sildik kafamızdan. Başımıza daha büyük bir bela almaya gerek yok.
Apartmanın esas gürültü merkezi en üst katta. Orada pavyonda çalışan iki kadın oturuyor. Haliyle, gündüz uyuyup, gece çalışıyorlar. Sabaha karşı, bir gürültü patırtı ile dönüyorlar. Kendileri yokken, evi saatlik kiralıyorlar mı nedir, giren çıkan eksik olmuyor. Sabaha kadar açılıp, kapanan kapı sesi, kahkahalar, bağırışmalar, küfürler, arada kırılan masa sandalye sesi ile birlikte merdivenlerden yuvarlanan sarhoşlar… Müşteri getirenlerin arasında arada translar da oluyor.
(Devam edecek)
Ülgen Özgül
© Tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeden ve izin alınmadan metnin tamamı veya bir bölümü yazılı, görsel ve diğer medya ortamlarında kullanılamaz.