Hafiften bir yağmur çiselemeye başlamış Taksim Meydanı’nda. Yürüyen merdivenlerden çıkınca yüzüme tek tük damlalar düştü. Bu meydanı da sevemedim gitti. Sıcaklığı olmayan, boş bir alan. Arada, güzel havalarda, Gezi Parkı’na gider, banklara otururum. Betonların arasında bir huzur noktası. Birkaç yıl önce nasıl da ortalık karışmıştı. Liseyi bitiriyordum o zamanlar. Bizim buralarda herkesin söylediği, Gezi’den sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığı. Bir sürü mekan kapanmış. Çok moda olan Asmalımescit mekanları, şöhreti yurt dışına taşan lüks restoranlar, gece kulüpleri. Hepsi kepenkleri indirmişler. Ben görememiş oldum o zamanları. Oralara gidebileceğimden değil de, merak işte. Bir de, öyle mekanların çevreye de olumlu etkisi oluyordur diye düşünüyorum. Şimdi sanki yine bir aşağı doğru gidiş var buralarda. Eski halini bilmediğime göre bu saptamayı nasıl yapıyorum? Kulak kabarttığım plaza konuşmalarında duydum herhalde. Kimi sağdan soldan duyduğu şeyleri insan nasıl da kolaylıkla kendi fikriymiş gibi yapıyor. Kendin bile inanıyorsun.
Yolda markete uğrayıp bir şeyler alayım. Yemek ve alış veriş sırası bende. Yumurta, domates ve biber. Menemen yaparım. Annemin yolladığı tarhana ile de bir çorba. Tamamdır. Ekmek ve süt de almalı. Et, tavuk gibi şeyleri işte, öğlen yemeğinde çıkarsa yiyorum. Yoksa nasıl yetiştiririm paramı? Bazen kendime bir kıyak çektiğim oluyor ama, o daha çok giyim kuşam için. Zamanla ucuza giysi alabileceğim yerleri öğrendim. Terkos Pasajı, Şişli’nin arka sokaklarındaki pasajlar, Kadıköy, karşının semt pazarları. Hafta sonları arada ev arkadaşım Funda ile keşfe çıkıyoruz.
Funda, Beyoğlu’nda bir dükkanda tezgahtar olarak çalışıyor. Şimdilerde dükkanlarda tezgah da kalmadığı için olsa gerek, satış elemanı deniyor onlara. Liseyi bitirmeden evi terk edip, İstanbul’a gelmiş. Kendisi hakkında fazla konuşmaz ama, genç yaşında epeyce görmüş geçirmiş sanki. O da benim gibi sigara içiyor. Onun için o konuda bir sorun olmuyor. Yalnız, arada kokudan, başka şeyler içtiğini de anlıyorum. Bir de bazen, tuhaf görünümlü oğlanlar geliyor eve. Onlarla odasına çekiliyor. O zamanlarda koku iyice artıyor. Arada bana,
– Sen de bir sevgili yap, diyor.
Bu cümleden, o tuhaf kılıklı, saçları rastalı adamların onun sevgilileri olduğunu mu çıkarmalıyım, bilemiyorum. Korkuyorum, polis falan basacak da, televizyon ekranlarına, gazete sayfalarına düşeceğiz diye. Sesimi çıkarmıyorum yine de. Başımı sokacak bir yer bulabildiğim için mutluyum. Şöyle birkaç sene geçsin, daha düzgün bir yere geçerim diye hayal kuruyorum. Kısmet…
Feci bir şimşek çaktı. Ardından da gök gürültüsü. Birazdan kötü indirecek. Neyse, yaklaştım sayılır. Olmadı, markette yağmurun dinmesini beklerim artık…
(Devam edecek)
Ülgen Özgül
© Tüm hakları saklıdır. Kaynak gösterilmeden ve izin alınmadan metnin tamamı veya bir bölümü yazılı, görsel ve diğer medya ortamlarında kullanılamaz.