Salvador Dali’nin Dünyasına Yolculuk

Kürelerin Galatea’sı, Dali (1952), Teatre-Museu Dali

İtiraf edeyim… Ben, Salvador Dali’ye çok büyük bir hayranlık duymazdım…

Benim kuşağımın şansı, aralarında Picasso, Dali, Miro gibi ressamlar, Sartre ve Aragon gibi edebiyatçılar bulunan birçok ünlünün yaşadığı döneme yetişmiş olmamız.  O nedenle, bu kişiler hakkında gazetelerde çıkan güncel haberler, zaman zaman söyleşiler oldukça olağandı bizim için. Örneğin lise yıllarımdan, Dali ile ilgili çıkan pek çok haber ve resim hatırlıyorum. Zamanın siyah beyaz baskılı gazetelerinde, kağıdı delecekmiş gibi deli deli bakan ve kocaman açılmış gözleri ile, eksantrik bir habere eşlik eden fotoğraflarını çok net hatırlıyorum. O sıralar tam olarak anlayamadığım Teatre-Museu Dali’nin (Tiyatro-Müze Dali) açılışı, daha sonra taparcasına sevdiği eşi Gala için satın aldığı şato, Gala’nın izniyle yaşadığı o zamanların tuhaf şarkıcısı Amanda Lear ile olan enteresan ilişkisi… 

Sanırım, eserlerinin renkli fotoğraflarını ilk olarak görmem daha sonralarıydı. Üniversite yıllarımda, bir arkadaş Dali’ye ait bir sanat kitabı getirmişti okula. Akan saatler, arılar, böcekler, üst gövdesi çekmecelerle dolu Venüs’ler gibi daha pek çok şeylerle dolu bu resimler bana çok tuhaf gelmişti. Epeyce de ürkütücü… 

Sonra, dünyanın çeşitli yerlerindeki sanat müzelerinde gördüğüm tek tük Dali tabloları oldu. Bir de tabii, Eylül 2008-Şubat 2009 tarihleri arasında, İstanbul Sabancı Müzesi’ndeki Dali Sergisi var. Yine benim için anlaşılmaz bir takım semboller ve keskin bir ticari zeka ile, aynı zamanda hediyelik eşyalara dönüştürülmüş objeler. Ben de çoğu insan gibi Dali’nin, sanatını paraya çevirmek konusunda epeyce hünerli olduğunu düşünmüştüm. Sonradan, bu giderek sanattan ticarete kayışın büyük ölçüde, başta eşi Gala olmak üzere, çevresinde onun sırtından geçinen bir dizi sekreter ve yardımcılarının yol açtığı  bir şey olduğunu öğrendim.

Atomik Leda (1949)-Teatre-Museu Dali
Atomik Leda (1949), Teatre-Museu Dali

Bir sanatçı olarak Salvador Dali’ye karşı duyduğum ilgi ve merak hep bu şekilde, mesafeli oldu. Ama, Mayıs ayında Barselona’ya gittiğimiz zaman, bu ünlü Katalan ressamın müzesine gitmezsek ayıp olur diye düşündüm. Gitmeden önce yaptığım ön araştırma sırasında, Barselona’da bir Dali müzesini boşu boşuna arayıp durdum. Yoktu… Tüm dünyanın yere göğe koyamadığı Dali’nin, Katalonya’nın baş şehri Barselona’da en ufak bir müzesi yoktu. Bir anlam veremediğim bu durumun sebebini daha sonra öğrenecektik. Öyle anlaşılıyordu ki, Dali’yi daha yakından tanımak için, Barselona’nın 150 kilometre kadar kuzeyinde, Pirene Dağları’nın eteklerinde ve Fransa’ya 25 kilometre kadar mesafede olan Figueres’e gitmek gerekecekti. Dali’nin “dünyanın en büyük sürrealist nesnesi” olarak tanımlayıp tasarladığı Tiyatro-Müze Dali, aynı zamanda sanatçının doğduğu şehir olan Figueres’deydi. Dali ile ilgili çevredeki diğer yerler, Pubol’de Gala için satın aldığı Casa Museu Castell Gala Dali ve Portlligat’taki evi ve stüdyosu idi. Barselona’dan günübirlik gitmeyi planladığımız için, bir seçim yapmak gerekiyordu. Üstelik, tüm bu yerlerin bağlı olduğu Girona kenti de gitmeye değecek bir yer gibi gözüküyordu. Son yıllarda insanların akın akın Girona’ya gitmesinin nedeni Game of Thrones dizisinin büyük bir kısmının burada çekilmesi olsa da, şehrin esas özelliği, buranın tarihsel olarak Yahudiler için önemli bir Orta Çağ kenti olmasından kaynaklanıyor. 

Epeyce vakit harcadıktan sonra, bir günde belirttiğim yerlerin hepsine gidemeyeceğimizi anladım. Zor bir seçimdi açıkçası. Sonunda, seçimimi Figueres ve Pubol şatosundan yana yaptım. Biraz serin ama güzel bir Mayıs sabahı, rehberimizle birlikte yola koyulduk. Akşam döndüğümüzde, Salvador Dali ile ilgili farklı bir perspektife sahiptim. Zekası ve yaratıcılığı ile delilik ve dahilik arasında gidip gelen bu sanatçının, korkuları, fobileri, iktidarsızlığı ve acıları nedeniyle insanın içini burkan ve üzen bir yanı olduğunu düşünüyorum artık.

Barselona’dan döndükten sonra, bloğumda gezimizle ilgili beş tane yazı yazdım. Figueres ve Pubol’e yaptığımız geziyi ise, bir türlü yazamadım. Araya yaz girdi. Başka yazılar girdi. Erteleyip durdum… Ta ki… 17 Ekim 2018 günü, o büyük bir mütevazilikle kendisine foto muhabiri dese de, benim için büyük bir sanatçı olan Ara Güler’in vefatını öğrenene kadar… Venedik’te iken aldığım bu üzücü haber üzerine, bu yazıyı yazmaya kesin olarak karar verdim. 

Bundan on yıl kadar önce, yurtdışına götürmek üzere bir hediye ararken, Ara Güler’in “Yeryüzünde Yedi İz” isimli kitabına rastlamıştım. Kitapta Ara Güler’in yedi tane dünyaca ünlü kişi ile yaptığı foto-röportajlar vardı. Büyük usta, hem aralarında Salvador Dali’nin de olduğu bu kişilerin inanılmaz etkileyici fotoğraflarını çekmiş hem de bu çekimleri nasıl bir süreçte çektiğini kaleme almıştı. Dali’nin dışındakiler, Bertrand Russell, Tennessee Williams, Louis Aragon, William Saroyan, Marc Chagall ve Pablo Picasso idi. Yapı Kredi Yayınları’ndan, büyük boy ve sert kapaklı olarak çıkmış kitabın bir de üstelik İngilizce baskısı da vardı. Doğrusu, harika bir hediye olmuştu.

Ara Güler’in 1971 Yılında Paris’teki Meurice Hotel’in 101 Numaralı Süitinde Çektiği Dali Fotoğraflarından Biri-Yeryüzünde Yedi İz, s.151

Ara Güler’in vefat ettiğini medyadan öğrenince, aklıma ilk olarak bu kitap ve kitaptaki Dali bölümü geldi. Kitaptan kendim için de alıp almadığımdan emin değildim. O zamandan beri aradan bir ayrılık ve iki taşınma geçmişti. Nitekim, dönüşte tüm aramalarıma rağmen kitabı bulamadım. Baskısı çoktan tükendiği için, kitapçılarda da yoktu. Tek seçenek sahaflarda şansımı denemek diye düşünürken, çağımızın mucizesi internet aklıma geldi. Evet, tahmin ettiğim gibi, artık sahaflar da (en azından bazıları) internetten satış yapıyorlardı. Bunların bir tanesinde, “Yeryüzünde Yedi İz” kitabının bir kopyası olduğunu sevinçle gördüm. Bir iki gün içinde elime ulaştı. Üstelik, durumu çok da kötü değildi.

Salvador Dali’nin Bu Fotoğrafını Çekmek İçin Ara Güler ve Dali Meurice Hotel’deki Süitin Perdesini Çekip İndirmişler. Korniş Sıva Parçaları İle Beraber Yere Düşmüş. Mobilyalar Çizilmiş ve Süs Eşyaları Kırılmış. Ustalar Aldırmamışlar-Yeryüzünde Yedi İz, s.172

27 Mayıs 2018 sabahı saat dokuzda, bizden istendiği gibi, Barselona’daki otelimizin lobisinde oturup beklemeye başladık. Bu kez, bazı lojistik zorlukları göz önüne alarak, araba kiralamak yerine, özel bir tura katılmayı tercih etmiştik. Birkaç dakika sonra, biraz ilerdeki koltuklardan uzun boylu,  sarışın bir adam kalktı ve bize doğru geldi. Rehberimiz olduğunu söyledi. Dışarıda park ettiği beyaz renkli arabasına bindik ve Figueres’e doğru yola çıktık.

Annesinin Alman, babasının Katalan olduğunu söyleyen rehber başta biraz itici geldi. Karşılıklı olarak birbirimize ısınmamız epeyce vakit aldı. Yüzü tamamen, sarımtırak, mantarımsı ve sivilceden daha büyük yaralarla kaplıydı. Sanıyorum, bu da beni epeyce zorladı. Ancak zamanla, verdiği bilgiler ve yaptığımız sohbet, bunları görmezden gelmemi kolaylaştırdı.

Teatre-Museu Dali, Figueres

Barselona’dan kuzeye doğru, yaklaşık iki saatlik bir yolculuk yaptık. Son derece kaliteli otoyolun iki yanında tarım arazileri ve ormanlar vardı. Bazı yerlerde, göz alabildiğine uzanan sarı çiçeklerin arasındaki gelincikler çok güzeldi. Rehberimiz Kurt yol boyunca, önce kendisinden, sonra Katalonya ve İspanya tarihinden, Figueres’e yaklaşırken de Dali’den söz etti. Ayrılıkçı olmayıp, politik açıdan da oldukça sağ eğilimli olduğunu anladığım Kurt en çok, Barselona’da doğup büyüdüğü, hatta askerliğini bile burada yaptığı halde, Katalanların kendisine yabancı gözüyle bakmalarından şikayetçiydi. “Almanya’ya ne zaman dönmeyi düşünüyorsun?” gibi sorular belli ki onu çileden çıkarıyordu.

Figueres’e yaklaşırken rehberimizden, Dali hakkında daha önce hiç bilmediğim şeyler öğrendim. Bir yandan sanatçının kişiliği ve yaşamı ile ilgili bu bilgiler, diğer yandan az sonra sanatçının yıllar boyunca kendi elleri ile düzenlediği müzesini görecek olmamız, heyecan ve merakımı artırdı. 

Öyle anlaşılıyordu ki, bir Katalan olan Dali aslında, soydaşları tarafından hiç sevilmiyordu. Daha doğrusu, İspanya İç Savaşı sırasında Cumhuriyetçilerin yanında yer almamış, hatta açıkça diktatör Franco’yu desteklemiş olması onun “aforoz” edilmesinin baş nedeniydi. Oysa, Katalan olmayan Picasso gerek eserleri gerekse söylemleri ile safını seçmiş, diktatörlüğü protesto etmiş. Tüm dünyadan bir çok aydın, edebiyatçı ve sanatçı İspanya’ya gelerek, Cumhuriyetçilerle birlikte, Franco’ya karşı savaşırken, Dali Amerika’ya gitmeyi tercih etmiş. Üstelik, İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitler’i de destekleyen demeçler vermiş. İşte bu nedenle, daima Katalan ayrılıkçı hareketinin simge şehri olan Barselona’da çok büyük bir Picasso müzesi olmasına karşın, bir Dali müzesi bulunmuyor. 

Dali’yi dışlayanlar sadece Katalan Özgürlük hareketi olmamış. Yine aynı politik nedenlerle, parçası olduğu Sürrealist Akım’dan da çıkarılmış. 1934 yılında gruptan aldığı ihtardan sonra, 1939 yılında, akımın hem lideri hem kurucularından, şair, aktivist ve Fransız Komünist Partisi üyesi Andre Breton tarafından kesin olarak ihraç edilmiş. Bazı yorumcular, gençliğinde daha halkçı, özgürlükçü ve demokratik olan Dali’nin giderek faşizme kaymasında eşi Gala’nın etkisinin çok olduğunu belirtiyorlar. Bir Beyaz Rus olarak Rusya’daki 1917 Ekim Devriminden doğrudan zarar gören Gala’nın halk hareketlerine ve komünizme duyduğu nefretin sanatçıya da geçtiğini belirtiyorlar. Dali hakkında biraz daha bilgi sahibi olduktan sonra, ben bunu sırf Gala’yı memnun etmek için bile yapmış olabileceğini düşünüyorum.

Halusionojenik Toreador (1968-1970), Teatre-Museu Dali, Figueres

Salvador Dali, ömrünün sonuna doğru söylemini değiştirince, soydaşları ile arası da biraz yumuşamış. Bu yumuşama, Dali’nin vasiyetine bir madde ekleyerek, servetinin bir bölümünü Katalan Özerk Bölgesi’ne bırakacağını açıklaması ile daha da artmış. Ancak, ölümünden sonra açılan vasiyetinde, belirttiği servetini Katalonya yerine merkezi İspanyol devletine bıraktığı ortaya çıkmış. Artık buna, Dali’nin yine oynadığı bir oyun mu, yoksa bir tür intikam mı dersiniz bilemiyorum…

Dünyadaki en kapsamlı Dali müzesinin bulunduğu Figueres de Katalan ayrılıkçılık hareketinin kuvvetli olduğu bir yer olmasına rağmen, rehberimiz burada bir müze olmasını, bu işe ön ayak olan, zamanın “uyanık” Belediye Başkanına bağlıyor. Fazla büyük bir yer olmayan Figueres’de bir Dali müzesinin olması, açıldığından beri şehre önemli bir hareketlilik ve gelir sağlamış. 2017 yılı verilerine göre, müzeyi bir yılda bir milyonun üzerinde kişi ziyaret etmiş.

Gittiğimiz günün Pazar olmasının mutlaka bir etkisi vardır. Ama yine de, Figueres bana çok sessiz ve sakin bir yer olarak göründü. Sokaklarda yerli halktan çok az insan gördüm. Zaten çok büyük bir yerleşim yeri değil. Öte yandan, müzenin çevresi, kapısı ve içi insan kaynıyordu.

Teatre-Museu Dali, Figueres

Teatre-Museu Dali’nin binası, tam da sanatçının olmasını istediği gibi, kendi başına sürreal bir nesne. Kale görünümü veren yuvarlak kulesi, ana binanın tepesindeki dev cam küre, dev yumurtalar, pembe renkli dış sıvasının üstünde, bana önce uzaktan çiçekmiş gibi görünen, ekmek somunları… Hepsi, içeride sergilenen dünyanın ön habercisi…

Binanın Duvarındaki Ekmek Somunları Teatre-Museu Dali, Figueres

Dali, 1974’te açılan müzenin yapımı ve iç düzenlemesi için 15 sene harcamış. Bina, 1850’de yapılan ve 1939’da, İspanya İç Savaşı’nın sonunda yanarak büyük oranda harabe haline gelen, Figueres Belediye Tiyatrosu’nun yıkıntıları üzerine yapılmış. Tiyatrodan geriye kalan bölümler, mimarlar Joaquim de Ros i Ramis ve Alexandre Bonaterra tarafından, Dali’nin yönlendirmeleri ile, ustaca kullanılmış. Müzede, Dali’nin resim, çizim, heykel ve yerleştirmelerinin dışında, sanatçının özel resim koleksiyonu da sergileniyor. Bu koleksiyondaki eserlerin arasında El GrecoFortuny ve Duchamps’ın tabloları var. 

Müzenin Avlusunda Bu Sürrealist Dünyaya Adım Atıyorsunuz… ‘Yağmurlu Taksi’ Olarak Bilinen Cadillac’ın Üzerinde, Ernst Fuchs’a Ait Kraliçe Esther Heykeli. Tepedeki Cam Küre, Emilio Pérez Piñero’nun Tasarımı

Ana müze binasına ek olarak yapılmış ve girişi ayrı olan bir binada da, Dali-Mücevherler Müzesi bulunuyor. Burada, Dali’nin 1941-1970 yılları arasında, başta Amerikalı milyonerler olmak üzere, çeşitli kişiler için tasarlayıp malzeme seçimini yaptığı mücevherler sergileniyor. Dali Vakfı 1999 yılında, bu mücevherleri o zamanlar elinde bulunduran Japon kuruluştan satın alarak, Figueres’e getirmiş.

Yağmurlu Cadillac ve Kraliçe Esther’in Zincirlerle Çektiği Araba Lastikleri
En Tepede Gala’ya Ait Bir Tekne

Avlu Duvarları, Teatro Museu Dali, Figueres

Teatre-Museu Dali binası sanatçı için, doğumundan ölümüne kadar çeşitli dönemlerde, önemli olmuş. 11 Mayıs 1904 tarihinde doğan Salvador Felipe Jacinto Dalí y Domenech, o zaman henüz yanmamış olan Figueres Belediye Tiyatrosu’nun karşısındaki, 10. yüzyıldan kalma, Sant Pere kilisesinde vaftiz edilmiş. 1919 yılında, henüz 15 yaşında iken, ilk sergisini bu tiyatro binasında açmış. 23 Ocak 1989’da öldüğünde, yine vaftiz edildiği Sant Pere kilisesinde yapılan ayinden sonra müzenin bodrumuna gömülmüş. Aslında, Dali’nin Teatre- Museu Dali’ye defnedilmesi sanatçının vasiyetinin tamamen ihlal edilmesi anlamına geliyor. Çünkü kendisi, Pubol Kalesinin bodrumunda Gala ve kendisi için yaptırdığı mezara gömülmek istemiş. Bu mezarı da daha sonra gördük. Söylendiğine göre, Gala’nın mezarı ile yan yana olan bu mezarın içinde, alttan onunla el ele tutuşabilmek için bir açıklık bile yaptırmış. Rehberimizin yorumuna göre, Dali’nin vasiyetine yapılan bu saygısızlık, yine Figueres’e turist çekmek isteyen belediyenin işiymiş…

Pubol Markisi Salvador Dali’nin Müzenin Bodrumundaki Mezarı
Teatre-Museu Dali, Figueres

Tiyatro-Müze Dali’yi gezmemiz iki saatten fazla sürdü. Girişteki avlu ve “sahne” kısmından başlayarak, gezilen üç kat boyunca, Dali gezenler üzerinde yaratmak istediği etkiyi fazlasıyla yaratıyor. Sanatçının, ilk yıllarından ölümüne kadar yaptığı en çok eseri barındıran bu müzede, bazı eserler özel olarak burası için yapılmış. Gezerken kendinizi, hem gerçek üstü ve yer çekimi olmayan bir dünyada uçuyormuş gibi hissediyor hem de insan ruhunun ne kadar karmaşık olabileceğini düşünüyorsunuz.

Tiyatronun Sahnesi. Dali Bu Perdeyi Zamanında Başka Bir Tiyatro İçin Yapmış. Sonra Buraya Taşıtmış.
Dali’nin ‘Akdeniz’i Seyreden Gala’ Tablosu (1976). Tablo, Yirmi Metre Uzaktan Abraham Lincoln Tablosuna Dönüşüyor.

Salvador Dali, çocukluğunda yaşadığı bazı travmaların etkisini ömrü boyunca taşımış. Hukukçu olan babasının kuralcı ve katı disiplininden kaçıp, isyankarlığını ve tuhaflığını her zaman hoş gören, onu sanatsal olarak daima destekleyen annesine sığınmış. Ancak, annesinin kol kanat germesi Dali’nin yaralarını sarmaya yetmemiş. Küçüklükten gelen endişelerini ve korkularını çeşitli sembollerle eserlerine yansıtmış. Bu sembollerin bazıları; çekmeceler (Freud’un etkisi ile hafıza, bilinçdışı ve sırları temsil ediyor), ekmek (bitmesinden korku duyulan, aynı zamanda sertlik ve fallik simge), ıstakoz (bekaret masumiyeti), yumurta (doğurganlık, yaşam döngüsü, umut ve aşk), karıncalar (ölüm, çürüme ve engin cinsel arzu), sinekler (paranoya ve ruhsal çürüme), eriyen saat (zamanın insan üstündeki tartışmasız tahakkümü) olarak sayılabilir. Benzer şekilde karşımıza çıkan daha pek çok sembol var Dali’nin eserlerinde.

Dali’nin Bir Süre Yaşadığı Torre Galatea Kulesindeki Yatak Odası Teatro-Museu Dali, Figueres
Oturma Odası, Teatro-Museu Dali, Figueres
Teatro-Museu Dali, Figueres

Sanatçı, çok genç yaşlarından itibaren Freud’un eserlerini okumaya başlamış ve 1938 yılında kendisini Londra’da ziyaret etmiş. Oldukça uzun olan bu ziyaret (ya da seans), Freud için epeyce ilginç olmuştur diye düşünüyorum. Çünkü, Salvador Dali’nin cinsellikle ilgili sorunları olduğu artık sır değil. Örneğin, kadın cinsellik organından aşırı derecede korktuğu ve aslında iktidarsız olduğu biliniyor. Onun için, tutkulu bir voyeur (dikizci) tanımı kullanılıyor.

Dali’nin Mücevher Tasarımları- Dali Mücevherler Müzesi, Figueres

Figueres’teki iki müzeyi gezdikten sonra, Dali’nin eşi Gala için satın aldığı şatoyu görmek için, yarım saat uzaklıktaki Pubol’e gittik. Burası, Figueres’den de küçük bir yer. Orta Çağdan kalma taş evleri olan bir köy. Etrafta yine yemyeşil tarlalar uzanıyor. Çeşitli ağaçların arasında, kopkoyu yeşil renkleri ile, selviler göze çarpıyor. Köyün girişinde ve bazı evlerin pencerelerinde, Figueres’de de olduğu gibi, Katalonya bayrakları ve hapisteki bağımsızlık yanlısı siyasi mahkumları desteklemek için asılan sarı kurdeleler var. Sayılarının çokluğu dikkat çekiyor.

Dali’nin Mücevher Tasarımları- Dali Mücevherler Müzesi, Figueres

Castell Gala Dali de, Pubol’ün kendisi gibi, küçük sayılabilecek bir şato. Uzaktan biblo gibi görünüyor. Burası, 11. yüzyıldan kalma bir Orta Çağ şatosu. Dali şatoyu, 1969 yılında satın almış ve Gala’nın rahat edebileceği bir kaçış yeri olarak düzenlemiş. Eserleri ile dekore etmiş. Buna karşılık Gala, kendisinin yazılı daveti olmadan Dali’nin buraya asla gelmemesini şart koşmuş. Çocukluğumda gazetede bu konuyla ilgili haberi okuduğumu çok net hatırlıyorum. O zaman, çocuk aklımla, hiçbir anlam verememiştim. Eşini bir şato alabilecek kadar seven bir insanın, niye yazılı davet almadan oraya gidemeyeceğini anlayamamıştım. Oysa Gala’nın koyduğu bu şart, aynı zamanda mazoşist eğilimleri olan Dali’nin çok hoşuna gitmiş…

Castell Gala Dali (Pubol Şatosu)

Şatoyu gezmeden önce bir öğlen yemeği yedik. Epeyce acıkmıştık. Şatonun hemen dibinde, bir aile işletmesi olan Can Bosch, Pazar öğlen yemeği için gelmiş Katalanlar ve İspanyollarla doluydu. 1987 yılında açılmış restoranda, av hayvanları, balık ve et yemeklerini kapsayan, geleneksel Katalan yemekleri vardı. Rehberimizin yardımıyla seçim yapmakda zorlanmadık. Önden yediğim ananaslı domuz pastırması ve ızgara morina balığı çok lezzetli idi. Hepsi, bir bardak yerel bira ile çok iyi gitti. Yemek sırasında yine bol bol, Gala’dan ve Dali’den söz ettik.

Gala ve Dali Portlligat’ta (1930)
Photo courtesy of Fundació Gala-Salvador Dalí

Elena Ivanovna Diakonova, yani Dali’nin ona taktığı ismiyle Gala, 1894 yılında Kazan’da doğmuş. O zamanlar Rus İmparatorluğu’nun bir parçası olan Kazan, günümüzde Tataristan’ın başkenti. Doğum tarihinden de anlaşılacağı üzere, kendisi Dali’den on yaş büyük. Moskova’da büyümüş. On bir yaşındayken babasını kaybetmiş ama, annesinin ikinci evliliğini yaptığı avukat üvey babası ile çok iyi anlaşmış. Onun sayesinde çok iyi bir eğitim almış. 1912 yılında tüberküloz hastalığına yakalanınca, ailesi tarafından İsviçre’de bir sanatoryuma gönderilmiş. Kaldığı sanatoryumda, daha sonra sürrealist akımın kurucularından biri olacak, Fransız şair Paul Eluard ile tanışmış. 1914 yılında sanatoryumdan çıktıklarında Gala Rusya’ya, Eluard ise Fransa’ya dönmüş. Ancak, çok önceden birbirleriyle evlenmeye söz vermişler. 1917 yılında evlenmişler ve bir yıl sonra, kızları Cecile doğmuş. Bu arada Eluard, bir şair olarak ünlenmeye başlamış. Andre BretonPhilippe Soupault ve Louis Aragon gibi önde gelen sürrealist sanatçılarla bir araya gelip, bu akımın öncülüğünü yapmış. Toplantılarına Gala da katılırmış. 1922-1924 yıllarında Alman ressam, heykeltıraş ve şair Max Ernst ile ilişki yaşamış. Bunun dışında, evliliği devam ederken, başka bir çok sanatçı ile beraber olmuş.

Taht ve Arma Salonu-Pubol Şatosu

Salvador Dali ve Gala, 1929 yılında, sanatçının Cadaques’deki evinde tanışmışlar. Dali, birlikte film yaptığı (Un Chien Andalou) Luis Bunuel’i, ressam Rene Magritte ve eşini, Paul Eluard, eşi Gala ve kızları Cecile’i yaz tatili için davet etmiş. Dali’nin ifadesine göre, Gala ile birbirlerini görür görmez aşık olmuşlar. Bir daha hiç ayrılmamışlar.

Piyano Odası-Pubol Şatosu
Kütüphane-Pubol Şatosu

Salvador Dali’nin “ilham perim” dediği Gala oldukça esrarengiz bir kadın. Aldığı eğitim ve sezgisel gücü sayesinde insanların sanat yeteneğini ve dehayı hemen anlayabildiği söyleniyor. Dali’nin dehasını da bu şekilde hemen fark ettiği, hatta bazılarına göre, büyük paralar kazanabileceğini anladığı söyleniyor. 

Gala’nın Yatak Odası ve Banyosu-Pubol Şatosu

1958 yılında evlenen Gala ve Dali, alışık olmadığımız bir şekilde uyumlu bir çift olmuşlar. Gala’nın bir nemfoman olduğu biliniyor. O nedenle, daima sayısız aşığı olmuş. Dali ise, cinsel ilişkiden kaçan ama, gözetlemeyi seven birisi. Bazı kaynaklara göre, Dali’nin Gala’dan önce, ünlü şair Federico García Lorca ile olan ilişkisi de cinsellik içermeyen bir ilişki olmuş. Şairin 1936 yılında kurşuna dizilerek idam edilmesine kadar süren bu bağ, şiirsel ve Lorca açısından tek yönlü olarak tanımlanıyor.

Salvador Dali ve Federico Garcia Lorca (1927)
Photo courtesy of Fundació Gala-Salvador Dalí

Birliktelikleri ve evlilikleri sırasında, Gala’nın ileri yaşlarına kadar sürekli para yedirdiği genç aşıkları ve Dali’nin çılgınlıkları nedeniyle, çiftin sürekli daha çok para kazanmak gibi bir ihtiyaçları olmuş. Parasal işleri sıkı sıkıya takip eden, ve Dali’nin sanatsal anlaşmalarına müdahale eden Gala bir keresinde, “Dali’nin daha çok para kazanması gerek” diyerek, bu durumu açıkça ifade etmiş. Dali’nin işi giderek ticarete dökmesi, Gala’nın dışında, maaş ödemek yerine komisyon vermeyi tercih ettiği sekreterlerinin de teşviki ile olmuş. Sonunda, bir süre sonra Dali, piyasada tutan baskı eserlerinin yeniden basımları için, her biri 40 dolara boş kağıtlara imza atar olmuş. Bu işin piri olduğu söylenen yardımcısı John Peter Moore 1985 yılında, sanatçının yanında olduğu yıllar boyunca Dali’nin 350.000 kadar boş kağıda imza attığını açıklamış. Dali elden ayaktan düştükten sonra bile, bu boş kağıtlara yapılan baskıların satışı devam etmiş. Bu durum bir yandan da, piyasadaki sahte Dali imzalı eserlerin patlama yapmasına yol açmış.

Sanatçının Pubol Şatosundaki Çalışma Köşesi

Daha önce belirttiğim gibi, Pubol şatosu çok büyük değil. Bir kabul odası, yemek odası, Gala’nın yatak odası ve banyosu, kütüphane ve misafirler için yatak odaları var. Her yer, Dali’nin eserleri ve yaratıcı düzenlemeleri ile dolu. Bu anlamda, Figueres’teki müzede insanın yaşadığı gerçeküstü bir ortamda geziyormuş hissi, burada da sizinle beraber oluyor. Tavan arasında, giyimine ve modaya çok düşkün olan Gala’nın kıyafetleri sergileniyor.

Gala’nın Mezarı.
Salvador Dali’nin Kendisi İçin Yanına Yaptırdığı Mezar Boş…

Şatonun bodrumundaki mezar bölümünde, Dali’nin kendisi için Gala’nın yanında yaptırdığı mezarın boş olduğunu bilmek beni hüzünlendirdi. Demek ki, şu dünyada istediğiniz kadar varlıklı ve ünlü olun. Vasiyetiniz, çeşitli nedenlerle hiçe sayılabiliyor. Bunun hiç adil olmadığını, büyük bir haksızlık olduğunu düşünüyorum. Öte yandan, dünyada adalet olduğunu kim söyleyebilir ki zaten ?

Şatonun güzel bir bahçesi ve son derece doğal görünümlü bir de yüzme havuzu var. Labirent gibi düzenlenmiş ve budanmış yüksek mazılar ve Dali’nin çok sevdiği selvi ağaçlarının arasında.

Şatonun Bahçesi ve Yüzme Havuzu

10 haziran 1982 tarihinde Gala Portlligat’ta ölünce, Salvador Dali de Pubol şatosunda yaşamaya başlamış. Aynı yıl kendisine, İspanya Kralı Juan Carlos I tarafından Pubol Markisi ünvanı verilmiş. 1984 yılında şatoda çıkan yangından zor kurtarılan Dali, Figueres’teki müzesine götürülmüş. Sanatçı, 23 Ocak 1989 tarihindeki ölümüne kadar, Teatre-Museu Dali’nin kule kısmı, Torre Galatea’da yaşamış.

Pubol şatosundan ayrılırken, o duvarların arasında neler yaşandığını düşünmeden edemedim. Bunu kimse tam olarak bilemeyecek. Her insanoğlu ayrı bir sır kutusu… Salvador Dali ve Gala da sırları ile birlikte bu dünyadan ayrıldılar…

Sırtı Dönük Çıplak Gala,Teatre-Museu Dali, Figueres

——————————————————————-

Not(1): Metin içinde altı çizilmiş kelime veya cümlelere tıklarsanız, konuyla ilgili daha eski yazılarıma ulaşabilirsiniz.
Not(2): Fotoğraflar izinsiz ve kaynak göstermeden kullanılamazlar.






“Salvador Dali’nin Dünyasına Yolculuk” üzerine 2 yorum

  1. Hep merak ettiğim fakat birtürlü araştıramadığım Dali’yi bu güzel yazının sayesinde iyice tanımış oldum. Ellerine/kalemine sağlık.
    Çok teşekkürler,
    Ertan

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.